"Harry, parfümümü gördün mü? Bulamıyorum."
Louis otelin dolabına yerleştirilmiş eşyalarını kurcalarken Harry "Şşt!" dedi. "Andy yeni uyudu, uyandıracaksın çocuğu. Banyoya bak, orada gördüm az önce."
O Harry'nin yanağını öpüp banyoya yöneldi, Harry de çift kişilik kocaman yatağın tam ortasında uyuyan çocuğa baktı. Derin uykuda görünüyordu. Yorgunluğu dolayısıyla bir süre uyanmazdı.
Öğlene doğru Miami'den uçakla yola çıkmış, iki buçuk saat içinde Atlantic City'ye ulaşmışlardı. Andy yol boyunca hiç uyumamıştı. Atlantic City'ye gelip de eşyalarını otele gönderdiklerinde Louis onları kahvaltıya götürmüş, ardından şehir turu yaptırıp öyle otele dönmüştü. Haliyle küçük çocuk çok yorulmuştu. Yatağa uzanan Harry'nin kucağına tırmanmış, onun göbeğinin üstüne yatıp uyuyakalmıştı.
Harry onu yatağa yerleştirip etrafını yastıklarla çevrelemiş, hem kendisinin, hem de Louis'nin telefonuna yüklediği bebek telsizi uygulamasıyla da işi sağlama almıştı. Böylece açılış boyunca onu kontrol etmeye devam edebilirdi. Neyse ki kumarhane, bir otelin içindeydi. Acil bir durumda odalarına çıkmaları beş dakika bile sürmezdi.
Sahiden, sırf kumarhane açılışı için oradan buraya geldiğine inanamıyordu.
Louis banyodan çıkınca göz ucuyla oğlunu kontrol etti. "Hadi, hazır o uyuyorken inelim artık aşağıya." dedi kısık sesle. Andy'nin üstündeki yorganı biraz daha yukarı çekti. Komodine bıraktığı cüzdanını alıp cebine attı.
Harry aynaya bakıp üstündekini düzeltti ve Louis'nin elini tuttu. "Oda kartını aldın mı?"
"Aldım bebeğim, cüzdanımda." Louis onu odanın dışına doğru çekiştirirken Harry boştaki eliyle saçlarını yokladı. Sağdan soldan buklelerinin fırlamadığından emin oldu. Gayet düzgün görünüyor olmalıydı.
Louis, sivri yaka kesime sahip düğmesiz ceket ile kruvaze yelek ve pantolondan oluşan lacivert ekoseli takım elbise giyiyordu. Aksesuar olarak, Harry'nin ona hediye ettiği köstekli saati takmıştı. Saat iç cebinde duruyordu, zincir kısmı ise yelekten cekete kadar uzanıyor, ikisi arasında bir köprü oluşturuyordu.
Harry onu bu halde ilk kez gördüğünde neredeyse baygınlık geçirecekti. O kadar ihtişamlı ve o kadar yakışıklı görünüyordu ki, gelmiş geçmiş tüm insanlık bir araya gelse onun güzelliğiyle yarışamazdı.
Buna kendisi de dahildi. Haliyle, ne giyse onun yanına yakışmayacağını düşünmüştü. Yine de inkar edemezdi, Louis'nin tasarımcısı harika bir adamdı. Onun için zümrüt yeşili, ince çizgili, kruvaze bir tulum dikmişti. Harry kol kısmını iki kez katlayarak yukarı kıvırmış, kıyafetin altın rengi desenli siyah iç kumaşının görünmesini sağlamıştı. Louis'nin ona hediye ettiği gri, gül şeklindeki yüzüğü takıyordu. Dışarıdan bakınca tam anlamıyla asil bir çift gibi görünüyorlardı.
Asansörle zemin kata inerken Louis Harry'yi inceledi. "Üstündekini morunu da diktirmeliyiz." dedi ani bir fikirle. "Ve belki bordo, kahverengi, turuncu..."
"Bana hayatımın sonuna kadar tulum mu giydireceksin?" Harry alayla sorduğunda Louis dudaklarını büzdü ve omuz silkti. "Neden olmasın?"
Harry kollarını biraz öne uzatıp gözlerini tulumun kumaşında gezdirdi. "Tamam, bunun içinde biraz havalı görünüyorum. Kabul."
"Havalı? Seksiyi tercih ederim, bebeğim. Kendini bir de benim gözümden görebilsen keşke."
"Sana eğer takım elbise giyersen gece boyunca birkaç kere üstüne atlayacağımı söylemiştim ama benim atlamama gerek kalmayacak sanırım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERMANENT MIDNIGHT
FanfictionKanun adamlarına göre o, asla yakalayamadıkları bir hayaletti. CIA için o, "işleri çözen adam"dı. Dışarıdan bakarsanız, sadece gece kulüpleri olan bir milyarderdi. O, on beş milyar dolarlık bir kokaini ülkeye sokarak efsanesini yazmaya başlayan, s...