Buz Devri bittiğinde Andy Harry'nin kollarının arasında iyice yayılıp uyuyakalmıştı. Yüzü, dağıta dağıta yediği tatlı yüzünden çikolataya bulanmıştı. Harry kullanmaktan hiç hoşlanmadığı ıslak mendil ile onun yüzünü silmek zorunda kaldı çünkü çocuğu uyandırmak istemiyordu.
Louis Andy'i onun kucağından alıp odasına çıkartırken Harry hemen ayağa kalktı. Liv ve Rob çoktan gitmişlerdi. Bu yüzden onların yardımını alamayarak mutfakta bardakları aradı. Açıp kapattığı dolapların birinde büyük şarap kadehlerini bulunca bir eliyle iki kadeh birden tutarak bu sefer de şarap şişesi bulmaya çalıştı.
Son anda aklına oyun odası geldi. Orada içki şişeleri gördüğünü hatırlıyordu. Koşarak mutfaktan çıktı, o odaya girdi. Silahların olduğu gizli odayı açan, kapı görevi gören cam kapaklı dolaptan eline geçen ilk şarap şişesini alıp salona geri döndü.
Louis bu sırada merdivenlerden iniyordu. Onu bir elinde kadehler diğer elinde şişeyle görünce tebessüm etti. "Güzel düşünmüşsün." dedi. "Düşünceni geliştireyim de hasret giderelim."
Harry ona gamzelerini göstererek gülümseyip bir yandan da tirbuşonla şişenin mantarını açtı. Masaya bıraktığı kadehlere şarap doldururken duyduğu müzikle başını kaldırdı. Louis elindeki kumandayla televizyondan bir müzik açmış, sonrasında kumandayı koltuğa atmıştı.
Yavaşça masadan kendi kadehini aldı, boştaki elini Harry'nin beline koyup iyice kendine yaklaştırdı. Bardaktaki şaraptan büyük bir yudum aldıktan sonra bardağı tekrar sehpaya koydu. "Güldüğünde çok güzel oluyorsun."
Yüzündeki gülümseme genişlerken Harry başını onun boynuna gömdü. "Utandırma." diye sızlandı fakat halinden memnun olduğunu anlamak için özel çabaya gerek bile yoktu. Louis başını onun başının üstüne koyup iç çekti. "Utanma o zaman. İnsan güzel olduğu için utanır mı?"
Harry hareket etmeden onun boynunu öptü. Ona temas ettiği her saniye teninin yandığını hissediyordu ama uzaklaşamıyordu da. Sürekli kendini onda yanmayı isterken buluyordu. Ateşi sevdiğini, acı çekmek istediğini fark ediyordu ve bu onun için çok yeni, çok tuhaftı.
Louis onun çenesini tutup kendisiyle göz göze gelmesini sağladı. "Dans edelim mi?"
"Çok becerebildiğimi söyleyemem..."
"Bana uyum sağla yeter."
Harry aniden belindeki ellerin sıkılaştığını hissederek kollarını onun boynuna dolama ihtiyacı duydu. Planı zaten buydu ama heyecandan nefes alamıyordu ve her an ölebilirdi. Ona bu kadar yakın olmak kendisine iyi gelmiyordu, kalbine iyi gelmiyordu.
"Bana ne düşündüğünü söyle." dedi Louis onun dudaklarına doğru. Müziğe uygun ağırlıkta sağa sola yavaş yavaş salınırken Harry'nin adımlarını da başarıyla yönetiyordu.
"Ne düşündüğümü bilmiyorum ki. Sadece... Mükemmelsin, Louis. Bazen bu mükemmelliğinin altında ezildiğimi hissediyorum."
Dudaklarından dökülen kelimeler kendisini bile şaşırttı. Böyle düşündüğünü ona itiraf ettiği anda aslında kendisine de itiraf etmiş oldu, ve bahçede gelen o ağlama isteği yeniden içini kapladı.
Harry onu konuşturmadan cümlelerine devam etti. "Sen çok asilsin, kontrol sahibisin, başarılısın, tecrübelisin, bilmiyorum işte, yakışıklısın ve zenginsin. Herkes senin gibi birini ister. Eminim seninle yatmak için sıraya giren binlerce insan vardır ve senin seçtiğin kişi benim. Neden? Sahip olduğun şeylerin hiçbiri bende yok, beni başkalarından ayıran bir özelliğim de yok." Gözleri dolarken duraksadı ve nefes almaya çalıştı "Beklentini karşılayamayacağım ve beni bırakacaksın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERMANENT MIDNIGHT
FanfictionKanun adamlarına göre o, asla yakalayamadıkları bir hayaletti. CIA için o, "işleri çözen adam"dı. Dışarıdan bakarsanız, sadece gece kulüpleri olan bir milyarderdi. O, on beş milyar dolarlık bir kokaini ülkeye sokarak efsanesini yazmaya başlayan, s...