Harry'i uyandıran şey alarm sesi ya da pencereden süzülen ışık değildi. Hayır, kendiliğinden de uyanmamıştı. Onu uyandıran etken, yüzünde hissettiği küçük ellerdi. Gözlerini ağır ağır açıp da gördüğü ilk şey ağzında emziğiyle kendisine bakan Andy olunca gülümsedi. "Günaydın."
Andy yine konuşmadı ama hemen yanından Louis'nin sesini duydu. "Günaydın."
Harry bir an birlikte uyuyup uyumadıklarını düşündü fakat hayır, beraber yatmamışlardı. Louis bir otelde kral dairesini tutmuştu, dairenin içindeki odalardan birinde Harry kalmıştı, diğerinde Louis ve oğlu.
"Kusura bakma biraz zorla yanına gelmiş olduk ama, kahvaltı için kalkman lazımdı. Hani ben vurulduğumda sen evime gelmiştin ya, yatakta kahvaltı yapmıştık. İşte küçük bey yine öyle yemek yemek istiyormuş."
Andy her ne kadar başkalarıyla konuşmuyor olsa da, Louis ile konuşuyordu. Babasının kendisine yemek yedirme çabalarına rağmen yatakta yemek istediğini söylemiş, Harry'nin uyuduğu yatağın dibinde yere oturmuştu.
"Sahi mi?" Harry neden heyecanlandığını bile anlamadan onun küçük bedenine sarıldı. "Ne yemek istediğini de söyledin mi babana?"
Andy başını iki yana salladı. Hala konuşmadığına göre, onunla baş sallama yoluyla iletişim kurmaya devam edebilirdi. "Süt ister misin?"
Olumlu bir baş sallamasının ardından Harry soru sormaya devam etti. "Muz yer misin?"
Evet.
"Yumurta?"
Kesinlike hayır. Hiç istemiyor.
"Sipariş alındı." dedi Louis ayağa kalkarken. "Sen ne yersin? Bak yine pizza deme, daha dün yedik."
"Off ya!" Harry başını yastığa gömüp sızlanınca Louis de Andy de güldü.
Louis "Şansını kaybettin, kafama göre bir şeyler söylerim." dedi. Hala Harry'nin yüzüyle ve saçlarıyla oynayan oğlunu onun üstünden aldı. "Sen de benimle geliyorsun, Harry abini biraz rahat bırakıyoruz. Hadi."
Harry ikisinin odadan çıkışını izlerken sırıttı. Louis'nin omzundan başını uzatmış kendisine bakan küçük çocuğa el salladı. Onunla iletişim kurmayı seviyordu. Konuşmuyor olabilirlerdi, ama Harry onun her hareketini anlamaya başlamıştı. Bazı belli başlı hareketleri vardı. Mesela tuvaleti geldiğinde gözlerini kısıp dizlerini büküyordu, acıkınca elini karnına koyuyordu, uykusu varken elleriyle gözlerini kapatıyordu.
İstemeyerek de olsa yorganı üstünden attı, yataktan çıktı. Ağır ağır banyoya girdi, elini yüzünü yıkayıp saçlarını ıslattı. Islakken daha kolay şekle giriyordu. Tüm saçlarını bir araya toplayarak topuz yaptı. Ardından tek eliyle topuzu tuttu, odaya geri dönüp çantanın içinde tokasını aradı.
Saçlarını bağlayıp üzerindekileri çıkarttıktan sonra siyah pantolonunu getirdi ve önceki gün aldıkları kıyafetlerin bulunduğu torbaların önünde yere oturdu. Kendi seçtiği beyaz kazağın haricinde lila ve kırmızı iki tane triko kazak, siyah balıkçı yaka bir bluz, bir de yeşil sweatshirt vardı. Louis'nin bunları ona aldığını fark edince gülümsedi. Oldukça hoş bir hareketti.
Lila kazağını da üstüne geçirince yeniden yatağa oturdu. Telefonunu eline alıp internete girdi. Şimdi arama motoruna yazacağı şeyler gurur duyacağı şeyler değildi ama yine fe liseli bir ergene dönüşüp bunları yazdı.
Birinin senden hoşlandığını nasıl anlarsın, hoşlanan erkek belirtileri ve ilişkiyi sınama yolları.
Louis onun hakkında ne düşünüyor bilmiyordu ama Harry ciddi ciddi ona çekildiğini hissediyordu. Louis'nin yaptığı her harekette heyecanlanıyordu. En ufak bir iltifatta -hatta bazen iltifat olmayan normal cümlelerde- utanıyordu. Kendine has okyanusu andıran kokusu ve baharat kokulu parfümüyle Harry'nin başını döndürüyordu. Ortada henüz hiçbir şey yoktu fakat iç gıdıklayıcı bir duygu söz konusuydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERMANENT MIDNIGHT
FanfictionKanun adamlarına göre o, asla yakalayamadıkları bir hayaletti. CIA için o, "işleri çözen adam"dı. Dışarıdan bakarsanız, sadece gece kulüpleri olan bir milyarderdi. O, on beş milyar dolarlık bir kokaini ülkeye sokarak efsanesini yazmaya başlayan, s...