Louis ve Harry arasında soğuk rüzgarlar estiren olay, Harry'nin bir an çileden çıkıp ona silah doğrultmasıydı. Değil Louis, Harry bile kendisinden böyle bir hareketi beklemiyordu. Kıskanç bir insandı, evet, ama daha önce hiç kendisini öldürtecek kadar gözünün döndüğünü hatırlamıyordu.
Louis eve geri gelirse diye, sabaha kadar Andy'nin yanında bekledi. Küçük çocuğun yanına uzandı, onun başını okşadı, sarıldı. Ama beklediğinin aksine, gece boyunca Louis eve dönmedi. O sırada Salvation'da, her zaman Harry ile birlikte oturduğu locada yalnız başına içmekle meşguldü.
Ertesi sabah Louis eve gitti gitmesine ama bu sefer de Harry orada değildi. Andy'yi Liv'e emanet edip evden ayrılmış, oteline dönmüştü. Brian'ın Louis'yi arayıp anlattığına bakılırsa Harry odadaki tüm eşyalarını toplamış, köpeği Winston'ı da alarak oteli terk etmişti.
Gece boyunca Harry özür dilemek için beklemişti. Gündüz de Louis özür dilemeye gelmişti. Ama birbirlerine denk gelmedikleri için vazgeçmişlerdi.
Louis hemen Harry'yi bulması ve takip etmesi için birini gönderdi. Ondan aldığı bilgilere göre Harry çalıştığı restoran olan Salsa Fiesta'ya gitmiş, içeride on dakika kalıp sarışın garsonla beraber tekrar dışarı çıkmıştı. Sonra ikisi bir taksiye binmiş, bir apartmana gitmişlerdi.
Harry'nin patronu olan Marvin de kısa süre sonra Louis'yi aradı, onun işi bıraktığı haberini verdi. Harry, Winston hariç, Louis'den aldığı her şeyi geride bırakıp restorandaki garson arkadaşının evine gitti.
Louis kendini yatak odasına kapattı. Yatağa yattı, tavanı izlemeye daldı. Ta ki Andy odaya gelip de babasının kucağına çıkmaya çalışana kadar. Oğlu da Harry'nin yokluğunu hissetmesin diye günün geri kalanını normal geçirmeye çalıştı. Andy ile birlikte yemek yedi, çizgi film izledi, boyama kitaplarını boyadı.
Akşam olduğunda ikisi de ellerinde telefon, birbirlerinin aramasını bekliyordu.
Louis Andy'yi kollarının arasına almış uyuturken kapının açılma sesini duyup ümitle başını o yöne çevirdi. Harry'nin gelmeyeceğini biliyordu, yine de dönüp bakmıştı işte.
"Sabahtan beri arıyorum, niye açmıyorsun çiçeğim?" dedi Lance içeriye girerken. "Harry ile odanıza mı kapandınız yine, tavşanlar sizi!"
Louis "Sessiz ol, Andy yeni uyudu." dedi. Tüm soruları es geçti, oğlunun başına küçük bir öpücük bıraktı. Uykusunda gülümseyen çocuğun saçlarını okşamaya başladı.
"Louis, ne oldu sana, güzellik kraliçen nerede?"
"Gitti." Louis ayağa kalktı, mutfaktan o tarafa doğru geliyor olan Liv'e bir el işareti yaparak onu yanına çağırdı.
"Ne demek gitti? Anlatsana adam akıllı, kavga mı ettiniz?"
Louis oğlunu Liv'e bıraktı. Andy'yi yatağına götürmesini, ardından da Rob ile birlikte çıkabileceklerini söyledi. Kısa boylu, kızıl saçlı kadın çocuğu kucağına alıp merdivenlere yöneldiğinde de tekrar Lance'in yanına döndü. "Kavga ettik sayılır. Anlatsam inanmazsın."
"Simli dondurma sıçan tek boynuzlu atlara bile inanıyorum ben. Sen anlat, inanıp inanmamak bana kalmış."
"Flavio bana mesaj atmış." dedi Louis onun yanına otururken. "Harry bunu gördü, Loretta sandı. Loretta ve Flavio ile geçen sabah buluştuğumu öğrendi, deliye döndü. Cidden deliye döndü, öyle ki, tabancamı çıkartıp bana doğrulttu."
"Ne?"
"Dahası var, dinle. Silahı kendine çevirdi, ya Alfonsileri hayatından çıkar ya da beni öldür dedi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERMANENT MIDNIGHT
FanfictionKanun adamlarına göre o, asla yakalayamadıkları bir hayaletti. CIA için o, "işleri çözen adam"dı. Dışarıdan bakarsanız, sadece gece kulüpleri olan bir milyarderdi. O, on beş milyar dolarlık bir kokaini ülkeye sokarak efsanesini yazmaya başlayan, s...