Louis haftasonları bahçesinde barbekü yapmaya gerçekten bayılıyordu. Harry buna ikinci kez davetliydi. Bu sefer Louis ona Lance'in eve gelmeyeceğine dair söz de vermişti. Tüm ilgisinin onda ve Andy'de olacağına yemin etmişti.
Akşama kadar evinde biyografi kitabıyla uğraşan Harry, sonunda Louis'nin otele gönderdiği arabayla güzel bir akşam yemeği yemek üzere onun yalısına gitmişti. Kısa kot şortuyla siyah ince tişörtünü giymeyi tercih etmişti, havalar gittikçe ısınıyordu.
Küçük köpeği Winston, gelir gelmez evin bahçesinde koşuşturmaya başlamıştı. Louis barbekü setinin başından Harry'e selam verirken, Andy onu görüp paytak paytak koşarak bahçeye çıktı. Harry eğilip koşarken düşmek üzere olan çocuğu son anda kucağına aldı. Havaya atıp tuttuktan sonra yanağını öptü. "Bak bak, kim özlemiş beni..."
Andy konuşmadan kollarını iki yana açıp esnedi. Harry onun başını kendi başına yaslayıp Louis'ye doğru yürüdü. Bu sırada cebinden telefonunu çıkarttı, Louis farkında bile değilken onun fotoğrafını çekti. Tabi keşke deklanşör sesini unutmasaydı.
Fotoğraflandığını anlayınca Louis ona dönerek gülümsedi. Aynı az önce onun yaptığı gibi, sesini bir çocukla konuşurcasına inceltti. "Bak bak, kim özlemiş beni..."
Harry gülerek onun yanına geçti, yanağını öptü. "Özledim. Yalan yok. Darien benimle dalga geçiyor. Senin resmini bulmuş internetten, ne zaman bir müşteriye sinirlensem beni kenara çekip senin fotoğrafını gösteriyor sakinleşeyim diye."
Louis de onun gibi güldü. Mangalın üzerindeki mantarları çevirdi. "Sakinleşiyor musun peki?"
"Hayır, inanır mısın, daha çok sıcak basıyor." Harry onu şaşırtacak ve alt edecek bir cevap bulmanın verdiği keyifle kaşlarını oynattı.
Onu yemeklerle baş başa bırakıp Andy'i çimlere yatırdı ve kendisi de onun yanına uzandı. Yan durdu, dirseğinden destek alarak çocuğa doğru eğildi. Boştaki elini onun karnının üstüne koydu. "Nasılsın benim tatlı civcivim, baban seni üzüyor mu?"
Andy kıkırdayarak başını iki yana salladı. Ellerini kaldırıp Harry'nin yüzüne koydu ve onu aşağı çekmeye çabaladı. Harry onu yormadan tamamen yere uzandı. "Bak şimdi, ne yapacağım." dedi. Ayakkabılarını çıkartıp kenara bıraktı. Andy'nin göbeğini kendi ayaklarının üstüne gelecek şekilde çocuğu yüz üstü tuttu, bacaklarını havaya kaldırdı. Andy uçuyormuş gibi hissederek neşeli çığlığını attı, Harry de onu ileri geri hareket ettirerek gülüşünü uzattı.
Onlar aralarında gülüşüp oynarken Liv bahçedeki çardağa sofrayı kurdu, Louis tüm etleri ve sebzeleri pişirdi. Liv'e barbekü setini toplamasını söyleyip oğlunun ve Harry'nin yanına gitti. "Yemek yemeyi düşünmüyor musunuz?" deyip Andy'i onun ayaklarının üstünden aldı ve çocuğun mızmızlanmasına sebep oldu. Harry'e de manidar bir gülüş yolladı. "Her ne kadar bacaklarının bir numaralı hayranı olarak şu duruşun hoşuma gitse de, seni benimle yemek yemeye davet ediyorum."
Harry onun elini tutup doğrulurken sırıtmasına engel olamıyordu. "Hoşuna gitmesine sevindim." dedi şarkı söyler gibi. Ve kıskançlık yapıp Andy'i ondan geri aldı. Bardaklara şarap doldurmakla meşgul olan Liv'e teşekkür ederek çardaktaki yerine oturdu. Karşısına geçmek üzere olan Louis'yi kolundan yakaladı, yanına çekiştirdi. "Lütfen uzak durma ya, ben gerçekten özledim."
Louis ona birkaç saniye boyunca gözlerinde bir parıldamayla baktı. Az öncekine kıyasla çok daha sevgi dolu bir tebessümle kolunu yanında oturan Harry'ye sardı. "Anlat bakalım, günün nasıl geçti?"
Harry kucağına oturttuğu Andy için mantarları küçük küçük doğrarken ona "Fena değildi." diye cevap verdi. "Biyografinin taslağını bitirdim. Ses kayıtlarını yazıya geçirmiştim zaten, senin anlatımını da olduğu gibi ekleyip yarı oto-biyografik bir şey yazdım. Şimdi geriye sadece senin verdiğin belgeleri kullanarak bir kaynakça hazırlamak ve dipnotlar eklemek kaldı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERMANENT MIDNIGHT
FanfictionKanun adamlarına göre o, asla yakalayamadıkları bir hayaletti. CIA için o, "işleri çözen adam"dı. Dışarıdan bakarsanız, sadece gece kulüpleri olan bir milyarderdi. O, on beş milyar dolarlık bir kokaini ülkeye sokarak efsanesini yazmaya başlayan, s...