"Yılkapi demek... Bu, kulağa oldukça hoş geliyor! Bizim yıldızımızın adı da Güneş. 'Yıldızın doğması' tabirinin diğer medeniyetlerde de kullanılması beni o kadar şaşırttı ki..."
Attığımız her adımda etraf biraz daha aydınlanıyordu. Tam arkamda hissettiğim, ense tüylerimi ısıtan sıcaklıktan ve tıpkı cennetten düşen ışık oklarının atacağım adımları canlandırmasından Yılkapi'nin doğduğunu hissediyordum. Çocuğa dönüp gün doğumunu izlemek istediğimi belirtmek üzereyken çocuk söze girdi.
"Ben de çok isterim. Burada oturabiliriz."
Leb demeden leblebiyi anlaması ile yüzümde oluşan şaşkınlık ifadesi, çocuğun tebessümünün kahkahaya dönüşmesine neden olmuştu. Kahkahasına karşılık vererek "Gülmek de evrensel demek ki, her şeye o kadar yakışıyor ki..." diye yanıt verdim. Çocuk gülümsemeye devam ederek kumlara oturdu, hemen ardından ben de ona eşlik ettim. Kum da tıpkı çimen gibi tahmin ettiğimden daha yumuşaktı. Gün doğumunu izlerken kumları alıp incelemeye başladım. Kumlar dünyadaki gibi dağılmıyordu, fakat elime aldığım suya temas etmemiş yumuşak kum parçasını istediğim gibi ayırabiliyordum.
"İkulzar."
Ne söylediğini anlamamıştım. Meraklı bir yüz ifadesi ile tebessümle ona dönerken tekrar söze girdi.
"İsmim İkulzar."
Böylesine farklı bir kozmik parçanın tam kıyısındayken ismini sormayı akıl edememiştim. Gülümseyerek "Doruk" diye karşılık verdim. Göz bebekleri büyümüştü; kendinden sanki hiç olmadığı kadar emin bir duruşu vardı.
"İsmimi de mi tahmin ettin?"
"Hayır. Sadece şaşırmadım. Her şeyi tıpkı bir çocuk gibi yaşayarak inceliyorsun. Bu, bazı şeylerin doruklarında olduğunu gösteriyor; hayal gücü gibi." Diye yanıtladı.
"Hayal gücün çok geniş. Uygun aletler olsaydı şimdi kumdan hayal edebileceğimiz birçok şeyi yapabilirdik." Diye iç geçirirken gülümseyerek konuşmaya başladı.
"Eline büyük bir kum parçası alıp kumları okyanus suyuyla temas ettirir misin?"
Gün artık tamamen aymış, ormanın derinliklerinden tanımlayamadığım, fakat huzurla dolduğum sesler gelmeye başlamıştı. Ancak, kum parçasını alıp okyanusa adım atmamla bastığım yerin sudan ibaret olmadığını fark etmem bir oldu. Bu gezegenin okyanusunun görünümü her ne kadar Dünya'nınkine benzese de tüm bedenimde bir kar kütlesine girme etkisi oluşturmuştu."İkulzar, bu da ne böyle?!"
İkulzar bana anlamsızca bakıyordu. Suya değdiğimde ne hissettiğime dair hiçbir açıklık getirememişti.
"Su çok güçlü, sanki kara basıyormuşum gibi hissediyorum!"
Düşünemiyordum, yalnızca hissedebiliyordum. Beynim tıpkı Eda'nın söylediği gibi doğaçlamamı istiyordu sanki. Her sene girdiğim, biz insanlar tarafından kirletilen denizin yanında su, cennet için tasvir edilen okyanuslar kadar berrak görünüyordu. İkulzar'ın beklememesi adına kumu alelacele suya daldırdığımda, suyun dibinde deniz anası püskülüne sahip bir balık görünümünde, yirmi beş santimetre kadar uzun on civarı canlının yüzdüğünü fark ettim. Hayretler içinde onları izlerken bana doğru dönen canlılar, adeta kuş kadar hızlı bir şekilde benden uzaklaştılar.
"İkulzar, suyun dibindekiler nedir?"
"Okyanus kıyısında bolca bulunurlar. Onlarla iletişim kurdun mu?"
"Hayır, benden uzaklaştılar. Siz iletişim kuruyor musunuz onlarla?"
"Evet. Tüm canlılarla iletişim kuruyoruz. Sen de konuşmaya çalıştın farkında olmadan, ama gezegen dışından biri olduğun için seni tehdit olarak gördüler. Bir süre onlarla vakit geçirirsen seni seveceklerine eminim!"
İkulzar cümlesini tamamladığında okyanusa daldırdığım kumla birlikte oradan ayrıldım.Ona doğru yürürken elimdeki kumun bana tıpkı bir oyun hamuru gibi etki ettiğini fark ettim. Elimde tamamen doğal bir oyun hamuru vardı sanki. İkulzar şaşkınlığımın farkındaydı, fakat o da tıpkı benim kadar şaşkın ve heyecanlıydı. İkimiz de birbirimizin gözünde birer uzaylıydık ve birbirimizi tanımaya çalıştıkça oldukça benzer özelliklerimizin olduğunu görüyorduk. Tek bir kelime dahi etmeden kumdan hamurla oynamaya başladı. Yapacağı şekilleri o kadar merak ediyordum ki, ayağım denize değdiğinde verdiğim tepkinin bir benzerini vermem olasıydı.
"Kaç yaşındasın?"
"113. Sen?"
İkulzar'ın cevabıyla göz bebeklerim en az onunki kadar büyümeyi başarmıştı. "SEN YAŞLANMIYOR MUSUN?" diye haykırmak üzereyken farklı bir gezegende olduğumu tekrar idrak ettim.
"22. Dünya, yani gezegenimiz sizinkine göre çok daha yavaş dönüyor olsa gerek. Ama bunu yalnızca dış görünümünden ve gezegenin kendi ekseni etrafında dönüş hızından söylemem yanlış olur. Gezegeninizin ismi ne?"
"Megfrela. Megfrela'da bulunma süreni düşün, bu sürenin on katı, gezegende bir yıl geçirmenle eşdeğer."
Kaşlarımı kaldırarak birkaç saniyeliğine sessiz kaldım. İkulzar bir yandan kumdan şekiller çıkarmaya başlarken, aklımdan geçen soruları sormaya devam ettim.
"Peki ya medeniyetiniz? Megfrela'da kaç ülke var örneğin?"
İkulzar elindekileri bırakıp şaşırmışçasına düşünmeye başladı. Her geçen saniye, vereceği cevabı daha çok merak ediyordum.
"Ülke nedir? Ne anlama geldiğini düşündüm, ama bulamadım."
Hem Megfrela hem de İkulzar algılarımı açmak için uğraşıyordu sanki.
"Sınırlara ayrılan kara parçaları yani. Her bir ülkede farklı yönetim şekilleri, diller ve kültürler mevcut."
"Anladım. Bizim sayımız çok az. Neden ülkelerimizin olmadığını açıklayamam belki, ama sana yardımcı olabilirim. Yaşadığımız yer geldiğin yerin arka tepesinde kalıyor; dilersen her şeyi inceleyebilirsin." Dedi İkulzar en içten tebessümüyle. Bu teklifi, bana olan güveninin sonsuz olduğunu gösteriyordu. Gezegenimizdeki "istilacı uzaylı" kavramı burada ya yoktu ya da oldukça zayıf bir güç olarak kalmıştı. Teklifini aynı tebessümle kabul ettim.
![](https://img.wattpad.com/cover/162980917-288-k612594.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kozmik (Kitap & Sesli Kitap)
Science FictionKâinatın koşulsuz sevgi barındıran benliğine... "Sessizliğin en ürpertici desibelinde, karanlığın zifiriyi aydınlık bırakacak kadar kör edici girdabında yaşamın ta kendisi; kâinat desibel rekoru kıracak kadar güçlü ve benliği kusursuz bir saflığa b...