30. Bölüm

19 5 0
                                    

Onlara yaşadığım durumu anlatırken, içimde, Megfrela'da hissettiğim vecit halini daha net tanımlayabildiğim için saf kahkahalar atıyordum. Artık bilinçli şekilde sürdürdüğüm düşüncelerime değil, sessizliğin derinliklerinde var olan o güce sırtımı tamamen yaslamıştım.

"Yani Ögeday ile birbirinize içinizdeki koşulsuz sevgiyi mi paylaştınız?" Eda kaşlarını kaldırmış bir şekilde bir ahtapot misali konuya sarılarak her şeyi eni konu analiz ediyordu. Savaş ise sessizliğini koruyordu. Temkinli yaklaşmaya devam ettiğine emindim. Bu özelliğini, içindeki hayal gücüyle ve deneyimleyeceği yepyeni keşiflerle farklı bir boyuta taşıyacağını umut ediyordum.
"Evet, ama dahası var. Durumu derinlemesine ele alınca, bunu hep beraber yaptığımızı fark edebilirsin. Bu süreçte benim Megfrela'da ya da Seyrulela'da bulunmuş olmam bizi birbirimizden ayırmıyor. Her şey birken biz nasıl ayrı olabiliriz ki? Ögeday kafeye gelirken aramızda kurduğumuz sohbetin mimarı ben değilim, enerjimiz birlikte tüm evreni aydınlatacak kadar saf. Bu gerçekle yaşamınızda ilk kez yüzleşiyor olabilirsiniz ve sorgularken bu duruma ihtimal dahi vermeyebilirsiniz, fakat en başında da belirttiğim gibi tüm sorularınızın yanıtını sessizliğin sesinde bulacaksınız. Ve içinizde asla tükenmeyecek olan koşulsuz sevginiz, size daima geri dönecek."

Bu açıklamanın ardından bedenimin beni onayladığını hissettim. Bugün kafeye geldiğimden beri Dünya'da hiç olmadığım kadar gevşediğimi hissediyordum. Bu hisle bütünken, Eda ve Savaş'ın parıldadığını fark ettim. İkisinin de gözlerinin içine odaklanırken, onların içindeki çocuğun da saf kahkahalar attığına şahit oldum. Kendi bedenimin tepkilerini her geçen gün daha da yoğun fark ederken, iletişim kurduğum insanların, dostlarımın da tepkilerini görüyordum. O sırada Lotuprana'nın sözü beynimin kapısını naif bir şekilde çaldı:
"Konuşmak için kelimelere, görmek için göze, duymak için kulağa, hatta solumak için havaya dahi ihtiyacın yok. İradenin dışında hiçbir şey gerçekleşmiyor."

Bu sözü çok daha iyi anlıyordum. Ben yepyeni keşiflere daldıkça algılarım daha çok açılmıştı. Fakat bu sözlerin bendeki etkilerinin son bulmadığını da hissediyordum. Kalbim, kalbimin tam yanındaki o kısım bunu bana hissettiriyordu. Megfrela'dan döndüğüm ilk günde dahi oradaki dostlarıma soracağım sorular birikmişti. Edindiğim tüm dersler sayesinde Seyrulela'ya yardımcı olacağıma emindim.

"Çocuklar, sinemaya gidelim mi?"
Eda yerinde duramıyordu. Savaş'ı da uzun süredir hiç bu kadar enerjik görmemiştim. En yakın sinema yürüme mesafesiyle yirmi dakikaydı. Üçümüz, hatta Emirhan dahil hepimiz çok hızlı yürüyorduk ve bu, grubumuzun ortak özelliklerinden başlıcasıydı. Emirhan aklıma gelmişken telefonu elime alıp ona mesaj yazmaya başladım:
"Sinemaya gidiyoruz, ilerleyen saatlerde müsait misin?"
Emirhan yarım dakika geçmeden cevap yazdı:
"Bugün gelemeyeceğim. İyi seyirler, Eda ve Savaş'a selamlar."

Emirhan yoğun gibi görünse de gün içinde "Bugünkü buluşma size özel." dediği için farklı planları olduğunu düşünüyordum. Hiç üstelemeden Savaş ve Eda'ya Emirhan'ın selamını ilettim.
"Gelseydi keşke, hem bu konular hakkındaki fikirlerini merak ediyorum." Savaş'ın Emirhan ile arası iyiydi. Megfrela'nın varlığından dahi haberdar değilken buluştuğumuz bir gün Emirhan Savaş'ın aşk acısı çektiğini görüp onunla kısa bir konuşma yapmış, ardından Savaş beklemediğimiz bir hızla toparlanmıştı. Emirhan'ın Savaş'a "Başlangıcı olan her şeyin bir sonu vardır. Sonunun olduğunu bilerek yaşarsan boşluğa düşmezsin." dediğini duymuştum. Bu söz gerçekten mantıklıydı ve teselli değildi. Eda bu sözü duyduğunda başta Emirhan'a çıkışsa da bir saatlik öz sorgulama sürecinin ardından ona hak vermişti. Eda'nın ise eşduyum dürtüsünü geliştirdiğini bu sayede fark etmiştim.

Hesabı ödeyip kafeden ayrıldık ve hızımızı biraz azaltarak caddelerin keyfini çıkara çıkara yürümeye koyulduk. O sırada sessizliğe bürünmeye ve yanımdan geçen insanların ruh hallerini hissetmeye karar verdim. Bunu yapmak için kendime danıştığımda, yani kalbimin yanındaki o hissi algılamaya çalıştığımda her şeyin yolunda olduğu yanıtını aldım. İçim çok ferahtı.
Yanımızdan geçen insanların birçoğunun ruh halleri yüzünden ve yürüyüşlerinden okunuyordu. Bu, keşfim için yeterli değildi. Bu sefer gözümü kapatıp yürümeyi ve hislerimde değişiklik olup olmayacağını keşfetmeyi planladım ve dümdüz yürümeye devam ettim. O sırada Eda ve Savaş gözümün kapalı olduğunu fark etmemişlerdi. İstifimi bozmadan tek bir düşünceye dahi girmeyip sükunetimi korudum. Yalnızca insanların ruh hallerini okumayı arzuluyor ve bunu gerçekleştirmeye niyetleniyordum. İçimde en küçük bir endişe dahi yoktu. Saniyeler geçtikçe tıpkı Seyrulela'dan ayrılmadan önceki gibi kendimden emin hissediyordum. Bu güdülenme ise bende garip bir dinginliğin oluşmasını sağladı. Eda ve Savaş'ın benzer ruh hallerini net bir şekilde algılarken, yanımdan geçen insanların düşüncelerini sezmeye başladım. Bazı kişiler depresif, bazıları ise bizim gibi neşeliydi. Fakat birçoğu çalışıyor olmalıydı ki tedirginlik içindelerdi. Ilık bir rüzgar misali dingin bir şekilde nefes alırken, sessizliğin sesiyle daha da bütünleşiyordum. Otomatik adım atma dürtüsünün ötesinde, attığım adımlar dahi odağımdan çıkıyordu ve yalnızca hareket ettiğimin bilincindeydim. Bundan birkaç gün öncesine dek yaptığım şeyi hayal etseydim olağanüstü görür, kendi akıl sağlığımdan şüphelenirdim, fakat her şey öylesine olağan geliyordu ki, kendimi hep bir adım öteye taşımak istiyordum. Bu süreçten yeteri kadar tatmin olmuştum. Ayrıca ortam değişikliği seziyordum ve iç sesim gözümü açmam gerektiğini söylüyordu.


Kozmik (Kitap & Sesli Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin