14. Bölüm

32 8 0
                                    

Dünyalılar ile Seyrulelalıların gelişim şekilleri birbirlerine oldukça yakın olsa gerekti; Mevköros'un yaşadığı apartman da tıpkı biz dünyalılarınki gibiydi. Sadece 1950'li yılların görünümünü andırıyordu ve kapıların boyutu bizdekinden 20 santim daha uzundu. Evine girmek üzereyken anahtar çıkaracağını düşündüm, ama o beni beklemeye başladı.

"Girebilirsin, neden bekliyorsun?"
"Ben, şey..." Kuracağım cümleyi ağzımda gevelerken kapının anahtar deliğinin olup olmadığına baktım, kapı dümdüzdü.
"Sizde hırsızlık yaşanmıyor mu?" Diye sordum. Mevköros soruma bir hayli şaşırmıştı. Kaşlarını kaldırarak söze girdi.
"Kapının evin içindekiler hariç açılmamasını sağlayan bir sistem mi var sizde?"
"Evet. Anahtar adını verdiğimiz bir aletle kapıyı açıyoruz. Kapının ilgili yerinde, anahtarın çıkıntısı ile eş giriş yeri bulunan bir düzenek var. Anahtarı oraya takıp çevirdiğimizde kapı açılıyor. Evlere hırsız girilmemesi adına bunu uygulasak da hırsızlar bir yolunu bulup evlere girmeyi başarıyor."
"Bu, bu çok acımasızca!" diye çıkıştı Mevköros. Onu ilk kez bu denli sinirli görmüştüm. Gezegenlerinde hırsızlık yaşanmadığına emindim.
"Siz neden kapı taktınız peki? Rüzgârın ve dışarıdaki kirliliğin evinize girmesini istemediğinizden dolayı mı?" Bu konu beni gerçekten meraklandırmıştı. İki gezegenin farklılıklarını keşfetmek istiyordum.
"Belirttiklerinin dışında, bazı hayvanların girip eve zarar vermesini de engelliyoruz. Sadece Seyrulelalıların etki edebildiği bir maddeden kapılarımızı yaptığımız için başka hiçbir canlı içeri giremiyor."
"Fazla hayvan yok sanırım gezegende."
"Maalesef."
"Peki hiç evcil hayvanı olan var mı?"
"Sizde nasıl bir durum söz konusu, bilmiyorum. Fakat Seyrulela'da herhangi bir hayvanla aynı ortamda barınırsak direnci güçsüz olan rahatsızlanır. Bu yüzden sayıca azalan hayvanlara destek çıkmak için onlara yaşam sürelerinin ve üreme imkanlarının artacağı yardımlarda bulunuyoruz. Evet, gezegen bizleri kaldıramayacak kadar kalabalık, ama onların neslinin tükenmesini etik bulmuyoruz. Megfrela ile görüşmek isteyen kesim ise onların yok olmasını etik görüyor." Mevköros sözünü tamamladıktan sonra duygulandı, tıpkı biz insanlar gibi ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Biraz daha olumlu bir ses tonuyla söze girdim.
"Yani onların bazı tutumları, yapabilecekleri hamleleri öngörmenizi sağlıyor. Şimdi her şeyi daha iyi anlıyorum. Fakat şundan asla şüphen olmasın ki içinde bulunduğunuz şartlar onları bu tutuma yönlendirdi. Gezegeninizin tarihi hakkında hiçbir fikrim olmasa da birçok kötü kavramın burada var olmaması beni bu görüşe sürükledi."
Mevköros'un yüzündeki umut dolu ifade beni de motive etmişti. Muhtemelen konuya hızlıca hâkim oluyor olmam, ondaki umut ışığını güçlendirmişti.

İçeri girdiğimde, dünyadaki evlerden farksız, fakat ortalama dairelerden daha uzun ve geniş bir daireyle karşılaştım.
"Burada kalabilirsin. Bir şeye ihtiyacın olursa seslenebilirsin."
"Teşekkürler."

Yatağın ayağı da tıpkı kafede gördüğüm eşyalar gibi dört ayaktan fazlaydı. Odanın kokusu eski bir evi andırıyordu; kendimi zaman yolculuğu yapmış gibi hissediyordum. Yatağa oturduktan çok kısa bir süre sonra aynı anda iki yumruk yercesine afalladım. Yatak tahmin ettiğimden çok daha sertti ve yastık ile yorgan yoktu. "Mevköros da böyle mi uyuyor acaba?" diye sorgulamaya başladım. "Uyumuş mudur acaba, durumdan söz etsem yanlış bir hareket yapmış olur muyum ki?" diye düşünürken bir anda kapıdan çıkan el çarpma sesiyle yerimden sıçradım.
"Gelebilir miyim?"
"Ta- tabii ki..."

Mevköros elinde büyük bir yorganla içeri girdi ve yatağa yorganı koydu. Fakat yorgan yastıkla bir bütündü, tekrar afallamıştım. Şaşkınlığımı fark eden Mevköros konuşmaya başladı.
"Bunu getirmeyi unuttum, özür dilerim. Siz bu tarz uyku ekipmanlarını kullanıyordunuz, değil mi?" Tebessüm ederek devam ettim.
"Ee- evet... Ama yorgan ve yastık bizde ayrıdır. Girmeyi öğrensem iyi olacak."
Mevköros gülmeye başladı. "Merak etme, içine girince anlayacaksın." Beklemeden yorganın içine girdim. Yorganın tıpkı kazak gibi içten kolları vardı ve yorgan, şeklime göre şekillenip yastığı tam kafamın arkasına doğru taşıdı. Yastık tıpkı şehirler arası yolculuklarda kullanılan türdendi. Gezegenlerin birbirine bu kadar benzemesi ve birbirinden bu derece farklı olması şaşkınlığımı atmamın en büyük engeliydi.
"İyi uykular."
"Tekrar teşekkürler."

Uyumaya çalışmaya başladım. İçimde korku vardı; bilinçli bir rüyanın içindeyken rüya görmek ne tür sonuçlar doğurabilirdi? Bir yolunu bulup net bir adım atmalıydım.
Gözlerim kapanıyordu. Bu, uykuya yenik düşecek olmamın işaretiydi; ilk kez uyuyacağım için bu kadar ürperiyordum.

"UYAN!"
Ses, bir erkekten geliyordu ve şiddetliydi. Gözümü açmaya korkuyordum, ortamda ikiden fazla kişinin olduğu hissindeydim. Gözümü açıp başımı cesurca kaldırmaya çalıştım ve bunu zor da olsa başardım. Gördüğüm ilk manzara, Mevköros ile dört tek tip giyinen ve kafalarına koruyucu maske takan adamların yan yana durup beni izliyor oluşuydu.
"Seni temin ederim ki hiç kimseye bir şey söylemedim. Seni tespit etmişler!"
"Bunlar da kim?!"
"Dilimizi anlıyor ve bize çok benziyor. Sinyalin doğru olduğuna emin misiniz?" Diye çıkıştı içlerinden biri. Bir kez daha rüya gördüğümü umsam da muhtemelen gezegenin yetkilileri tarafından sobelenmiştim.
"Bizi mi arıyorsun, yoksa bizden mi kaçıyorsun? Gezegenimize neden ge..."

"ANNE!"
Kutuplardaki buz kristalleri kadar soğuk ter atıyordum. Sadece kalbim değil,tüm bedenim küt küt atıyordu ve dudaklarım olabildiğince kurumuştu. Tıpkı ilk gördüğüm rüyamdan uyanışımda olduğu gibi hepsi birden yanıma adeta uçarak geldi.
"N'oldu yine oğlum?! Daha uyuyalı beş dakika olmadı." Özellikle annemin yaşadığı telaştan ne kadar yüksek sesle bağırdığımı anlamıştım. Ayrıca beş dakika içinde böyle yoğun bir rüya görmek de beni iyiden iyiye germişti.
"Sakin olun, kendimdeyim. Sadece karabasan gördüm, içiniz rahat olsun lütfen."
"Oğlum, istersen bir danışmana gidelim, içini döküp rahatlarsın hem, konuşarak çözebileceğin bir sorundur belki." Dedi babam anlayışlı bir tavırla. İçleri rahat etmemişti, çünkü bu durum kısa süre içinde ikinci kez yaşanıyordu.Kardeşim tekrar su getirmeye koyuldu ve buz gibi suyu neredeyse yarım saniye içinde dikleyerek mahalle rekorumu egale ettim.
"Su gibi ömrünüz olsun. Gerçekten çok iyiyim. Biraz kafa dağıtayım, hemen uyurum zaten."
"Tamam Doruk, bir sorun olursa seslen."
Hepsi odayı terk ettiğinde ekibe tek tek mesaj gönderdim. Saat gecenin biriydi,uyumayan varsa herhangi birine içimi döküp içinde bulunduğum durumun şokundan daha hızlı kurtulacaktım.

Kozmik (Kitap & Sesli Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin