9. Bölüm

21 10 0
                                    

Her geçen dakika Megfrela'yı ve İkulzar'ı daha çok özlediğimi fark ettim; bu, beni yıpratacak derecede güçlüydü. Eskisinden daha duygusal davranıyordum. Yüzümdeki kırışıklıklardan bile belli olan ruh halim dostlarımı iyiden iyiye endişelendiriyordu.
"Söylediklerini anlıyorum kanka, ama kendini mahvetme artık!"
Dalgın bir ifadeyle derin düşüncelere daldığına emin olduğum Eda, Savaş'ın çıkışıyla yerinden sıçradı ve "Biraz daha yavaş lütfen..." diyerek gözlerini devirdi.
Cümlesine devam etmeye hazırlanan Savaş, konsantrasyonunu kaybedip Eda'ya yöneldi.
"Pardon, seni korkutmak istemedim. Ama bu söylenenler gerçekten rüyadan ibaretse, çocukluk arkadaşım bir hiç uğruna kafayı yiyecek."
Savaş'ın hayal gücü her ne kadar yüksek olsa da temkinli ve şüpheci davranışı beni mutlu ediyordu; rüya gördüğümü iddia etmeye devam etmesi, bu olasılığı elimde tutmamı sağlıyordu.
"Sorun değil, bayağı dalmışım." Diyerek gülmeye başladı Eda. İki saniyenin ardından konuşmaya devam etti.
"Basit düşünüyorum ama... Doruk belki bu gece hiçbir rüya görmeyecek. Belki de yeni bir rüya görecek, hepimizin gördüğü sıradan olanlardan. Sıra dışı rüyayı, hissettiği yoğun gerçeklik dürtüleri ile açıklıyor zaten. Eğer sıra dışı bir rüyanın içindeyse ya kendini Megfrela'da bulacak ya da yepyeni bir yerde... Doruk'la dün yaptığım konuşma çok verimli geçse de belirsizlikler ortada. En azından gördüklerinin hayal ürünü mü, yoksa astral bir seyahat mı olduğunu bilmeliyiz."

Herkesten çıkan fikirlerin önem sıralamasını yaparak bünyemizi yoramazdık; söyledikleri her şey verimli olsa da içimde gidişatımızın yanlış olduğunu söyleyen bir dürtü vardı. Birkaç saniye sonra gözleri üzerimde olan Eda'ya anlamsızca bakmaya başladım.
"Senin tavsiyene uymaya devam edeceğim. Bence sen de uymalısın buna." Dedim hafif sesli gülerek. Sözümü anlamsız bir tepkiyle karşılayacağını biliyordum, bu yüzden cümleme devam ettim.
"Hepimizin fikirleri mantıklı, baksana. Şu an beynimiz, kurduğumuz her fikri sorgulayıp çözümler üretiyor zaten. Fikirleri üretmeye devam edelim, ama doğaçlayarak... Çünkü her fikri tek tek düşünüp sorgularsak iyice harap oluruz. Yaşadıklarım Savaş'ın dediği gibi rüyadır belki de. Bir hiç uğruna yıpranmayalım. Sizin de kötü hissetmenizi istemiyorum."

"Haklısın Doruk, ama yaşadıkların rüya da olsa daima yanındayım, bunu bil." Diye çıkıştı Savaş. Emirhan ve Eda da bana bakarak Savaş'ı başıyla, en içten tebessümle onayladı.
"İyi ki varsınız..."

"Telefon çalıyor, müsaadenizle..."
Arayan annemdi. "Herhalde dışarı çıkacak, anahtarı alıp almadığımı sormak için aramıştır." Diye iç geçirerek telefonu açtım.
"Efendim."
"Oğlum, yatağında oyun hamuru gibi bir şey buldum. Hediye mi? Atayım mı?"
Annem "oyun hamuru" kelimesini kullandığında sessizliğe gömülmüştüm. Cümlesinin geri kalanını algılayamıyordum.
"Oğlum, sesimi duyuyor musun? Alo?"
"B-buradayım anne... Sen sakın atma onu, olur mu? Hemen geleceğim ben. Görüşürüz."

Telefonu kapatıp hızla doğruldum. Herkes neye uğradığını şaşırmışçasına bana bakıyordu. Yüzümdeki donukluk ve aceleci hareketlerim onları ürkütmüştü.
"Ne oluyor oğlum? Betin benzin attı resmen, neyi atmasın?" Diye öne atıldı Savaş.
"Koşarak geleceğim, bir yere ayrılmayın lütfen. Hemen geliyorum."

Yaptığım sporun faydalarını özellikle koşarken alıyordum. Birçok kez kondisyonumdan dolayı kaçırdığım otobüse bir durak sonrasında yetişmiştim. Fakat bu seferki koşuşum diğerlerinden farklıydı; eğer annemin bulduğu cisim düşündüğüm şeyse, bu tüm kartların yeniden dağıtılmasını sağlardı.

Bir süre sonra hızlıca eve çıktım.
"Nerede? Hemen bakmalıyım."
"Mutfak masasının üstünde. Neden bu kadar telaşlısın? Son iki gündür çok tuhaf davranıyorsun, endişeleniyorum." Diye söylenmeye başladı annem. Haklıydı, fakat sorunun kaynağını biliyordu.
"Bu benim gördüğüm rüya ile ilgili olabilir." Sözümü bitirdikten üç saniye sonra mutfağa girdim. Gördüğüm cisim belli bir şekle sahip değildi; rengi tıpkı Megfrela'daki gibiydi. Cisme dokunduğumda ise tüm tüylerimin ışık hızında diken gibi olduğunu hissettim.
"Bu his..."

Yolda ilerlediğim hızla evin koridorunda koşup dış kapıyı açtım ve hızlıca evi terk ettim.
"Görüşürüz anne! Umarım sesimi duymuşsundur..."

Nefes nefeseydim, konuşmadan sadece nefesimi kontrol etmeye çalışıyordum. Kondisyonum ne kadar artarsa artsın felaketten kaçar gibi koşmanın beni yıpratacağının farkındaydım, ancak böyle bir haber aldığımda koşmamak elde değildi. Sanki o cismin eriyeceğini ve oraya yetişemeyeceğimi hissetmiştim. Bir dakika sonra cismi masaya koydum.
"Bu, Megfrela'daki okyanus suyuyla birleşen kumun bir ürünü olabilir."
Eda heyecanla öne atıldı, fakat Savaş da aynı tepkiyi vermişti. İkisinin de eli aynı anda cisme gitti. Mızıkçılık yapıp "Önce ben bakacağım!" kavgası yapacaklarını düşünmüyordum. Savaş elini çekti.
"Bu bir hamura benziyor, parçalayalım." Diye söze girdi Emirhan. Eda "Haklısın, pek büyük bir cisim olmasa da dörde bölmeye çalışabiliriz." Diye karşılık verdi. Hepimiz hamurun bir ucundan tutup çekmeye çalıştık, fakat kumdan hamur gitgide uzuyordu.
"Parçalanmayacak bu herhalde. Bunun Pelin'in çocukken kullandığı oyuncak olduğunu düşünüyordum aslında, ama böyle hamur da yoktur herhalde. Şüpheciliğime sınır getirmeliyim sanırım."
Savaş konuşurken bir yandan hamuru çekmeye devam ediyordu, tıpkı Eda gibi. Fakat benim gözüm Emirhan'a takılmıştı. Cismi hafifçe çekip biraz doladıktan sonra çekmeyi denedi ve başardı.
"Hamuru birleştirip bu şekilde tekrar çekin."
Savaş ve Eda'nın eli yorulduğu için ellerini birkaç saniyeliğine serbest bırakmaya karar verdiler.
"NE, NASIL SABİT KALIYOR BU?!"
Savaş'ın tepkisi ile birlikte Eda da gözleri pörtlemiş bir şekilde hamura bakıyordu; hamur tamamen bıraktıkları gibi kalmıştı.
"Tamam, ben eminim artık. Bu, o cisim! Ama, bu nasıl olur? 

Kozmik (Kitap & Sesli Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin