9. Fişek

235 15 14
                                    

Bölümü okuyanlardan tek ricam kitabın nasıl gittiğine dair küçük bir yorum.

Keyifli okumalar!

&

Zoya'nın siyah gözleri beni bulur bulmaz heybetli gövdesi derin bir nefesle şişti, kuvvetli bacaklarıyla halıdan kaldırdı kendini. Boynundaki tasmanın izin verdiği ölçüde birkaç adım attı. Ağzındaki demir parça olmasaydı havlayarak beni selamlayacağını biliyordum. O, vefasız değildi.

Benden ziyade köpeğin hareketlenişi yüzünden konuşanların bazıları susmuş, beni izliyordu. Kendimde zerre kuvvet yahut cesaret bulamasam da vakit kaybetmek istemiyordum. Doğrudan onun oturduğu koltuğa yönelip yaklaştım. Zoya'nın sahibi, yanı başındaki kişiyi dinliyordu. Koltuğu tümüyle işgal etmiş gibiydi. Zoya gelişimi görerek ayakkabılarımın ucuna dek sokuldu, titreyen ellerimi ona uzatmaktan kaçındım. Olduğum yerde donup kalmıştım. Birden Mika'nın dostu beyefendiyle yapmayı planladığım konuşma o kadar anlamsız geldi ki gözüme... İsmimle alakalı kaygılarım değersizleşmişti, utandığımı hissettim. Zoya benden karşılık bulma gayesiyle hareketlenmiş, tasmasının ipini çekiştirirken sahibi siyah eldivenlerinin ucundaki bu gerginlikle hiç de alakadar değildi.

''Özür dilerim.'' diye mırıldandım, daha doğrusu konuşmaya çalıştığım sırada sesim bu şekilde çıkmıştı ve sonuçta kimse benim çağrıma karşılık vermedi.

''Paşa...'' dedim, daha yüksekçe. Salondaki vaziyet göz önüne alındığında saygısız sayılabilecek bir yükseklikte değildi ancak o, irkilerek bana dönünce yaptığımda bir yanlışlık olabileceğini düşünmekten kendimi alıkoyamadım. Donuk mavi gözlerini doğrudan üstüme dikmişti.

''Mümkünse özel olarak birkaç dakikanızı rica edebilir miyim?''

Tam bu sırada Paşa'nın yanındaki kişinin, seslice ve telaşla bir şeyler söylediğini işittim. Gözlerimi kaydırdığımda gemideki saygın D'li diplomatı orada görmeyi beklemiyordum. Kendimi bir an ihanete uğramış gibi hissettiğim gerçeğini inkar edemezdim Amiral. Oysa bu düşünceye kapılmakta haklı olmam imkansızdı. Diplomatla aramda herhangi bir bağ olduğunu söyleyemezdim, burada ne yaptığını söyleyemeyeceğim gibi... Yine de diplomatın hızla kızaran çehresinde değişik bir suçluluk nüansı hissettiğimden emindim.

Bilirsiniz Amiral, ne bildiğimden değil ancak ne hissettiğimden her zaman diyemem -bu kesinlik insana yakışmaz- ancak çoğu zaman eminimdir.

''Peki Bayan Zimmermann.'' dedi sarışın beyefendi, diplomat ve çevredekilerin ifadesine göz atmaktan fırsat bulup bana dönerek. Bu etrafımdakiler hakkında beni biraz daha kaygılandırdı. Avuçlarımı yumruk yaparak eteğime bastırmıştım. O, sanki büyük bir çaba gerektiriyormuş gibi yavaşça ayağa kalkarak patileriyle eteğimi çekiştiren Zoya'yı tasmasından çekti ve yaklaşan diğer sarışın beyefendiye bıraktı hayvanı. Eliyle işaret edene dek yürümeye geçemedim. Gözlerim Zoya'da asılı kalmıştı bir müddet.

Salondan ayrıldıktan sonra nerede konuşabileceğimiz konusunda hiçbir fikrim yoktu. Bu yüzden onun öne geçerek ilerlemesine neredeyse minnettardım. Koridor bitimindeki kapıdan güverteye çıktığımızda nihayet rahat bir nefes alabilmiştim. Gerçekten nefes alabilmek ne kadar önemliydi! Denize atladığım o vakit gibi gece, alışık olmadığım bir soğuğu tenimde gezdirse de tüm düşünceler bilhassa kaygılı olanlar benden kaçıp gitmişti.

''Evet, Bayan Zimmermann benimle özel olarak ne görüşeceksiniz?''

Sanırım kaptan köşküne yakın olmalıydık, etrafta birkaç görevliden başka hiç kimse görünmüyordu. Oysa kalabalığın ve müziğin sesi, duyulmayacak kadar uzakta değildi. Zoya'nın sahibinin bütün dikkatini bana verdiğini görünce az evvel unuttuğum tüm sorunlar üstüme üşüştü yeniden ve korkunç bir olasılık zinciri aklımda şekillendi. Bana iki seferdir Bayan Zimmermann olarak sesleniyordu ve bakışlarında bu konuyla ilgili hiçbir şey yoktu.

KIRIK KARAMELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin