16. Kârlı Bir İş

164 13 18
                                    

Oylarınızı ve yorumlarınızı dört gözle bekliyorum. Sonraki bölümde anlatıcımız kısa süreliğine değişecek. 

Keyifli Okumalar!

&

Bazen yaklaşanı hissederiz, ondan herhangi bir iz ya da haber olmasına gerek yoktur bunun için. Hatta bu belirtileri doğru düzgün değerlendirsek belki de her şey apaçık görünecektir bize, oysa bazen gözümüzü kapatıp sadece hissetmek isteriz.

Tablolu salondan büyükannemin çalışma odasına giderken yaşadığım tam da buydu işte. Bir yanım derin bir kaçma arzusu içinde kıvranıyordu. Her şey gözünden silinmişti. Ailem, büyükannem, Avery ve diğer herkes... Şimdi mutlu olmadığı gibi hesaplanması zor uzun bir müddet de mutlu olamayacağını hissediyordu ruhumun bu kısmı. Bu konuda bir ihtimal değerlendirmesine bile gitmeden eski yuvasını, Maksim adasının o eski taş akademisinin duvarlarını istiyordu.

Diğer yanım daha düşünceliydi. Her türlü sorunun üstesinden gelebileceğimizi söylüyordu bana, en azından başka bir seçeneğimiz yoktu ve makul olan buydu. Bu yolun sonunda alacağım ödülden ziyade yolun kendisinin olması gereken olduğunun farkındaydı. Demek ki kalbimin bu kısmı hala beni kurtarabilirdi.

Yürürken isteksizce Bay Suvorin'in önündeydim. Acaba beni izliyor muydu? Keşke bu davetin başında karşılaşsaydık karşılaşacaksak diye geçirdim içimden. En azından o halde yani aynada gördüğüm Karmel'i kimsenin görmesinden çekinmezdim. Şimdi ise her hareketimde başımdan tutamlar fırlıyordu. O güzelim beyaz elbisenin eteğine bir içecek dökülmüş, farkına varmadığımdan olsa gerek iyice yayılıp kumaşa işlemişti. Üstelik kırmızıydı leke. Avery elbisenin bu halini görse mümkünü yok bir daha benim için kılını kıpırdatmazdı. Gerçi şu sahneye çıkarma mevzusu yüzünden bunda inkar edilemez bir payı vardı.

Benim aksime Bay Suvorin'in tam olarak nasıl göründüğünü bilemiyordum. Ayakkabısının zeminde çıkardığı tok sesler dışında ona dair hiçbir fikrim yoktu. Yılbaşı partisine mi gelmişti yoksa sadece büyükanneme mi? Gözlerim Zoya'yı arar gibi geriye kaydı bir an. Sahi Zoya neredeydi? Ya Mika? Peki onlar olmaması gerektikleri gibi burada yokken Bay Suvorin neden buradaydı?

Büyükannemin çalışma odası ilk katta şarap rengi duvar kağıtları ve yüksek raflarla çevrili ferah bir odanın ilerisindeydi. Bizim girişimizle kahverengi deri koltukta bacak bacak üstüne atarak bekleyen siyah takımlı bir beyefendi ayağa fırladı. Diğer orta yaşlı görünümlü beyefendi, perdelerin ardında dışarıyı izliyordu. O da derhal burnunun ucuna dek inen gözlüğünü ittirip bize yöneldi.

''Bay Suvorin, nasılsınız?''

Yani daha doğrusu Bay Suvorin'e... Kendimi gereksiz yere hesaba katmıştım. O yüzden yürümeyi bıraktım. Bay Suvorin sonunda arkamdan çıkmıştı. Dışarıdaki kar örtüsünü aratmayan beyazlığını lekeleyen pembelikler ve rengi uçuk sarı saçlarının dağınıklığı görüşümdeydi. Kısa kahve ceketi ciddiden ziyade sportifti. Bu haliyle Bay Suvorin'in Berberoka'daki mermerden soylu heykel duruşu hayli hasar almıştı. Demek ki arada herkes böyle farklı olabiliyordu. Tek kusur bende değildi.

Heyecanlı olduğu hareketlerinden belli genç beyefendiyle el sıkışırken karşı taraf onun sessizliğine rağmen ilgiyle konuştu.

''Aracınızın yolda kaldığını duyunca çok üzüldük. Bayan Sulla'nın gönderdiği yardımdan daha erken dönebileceğinizi hiç beklemiyorduk. Umarım bu kötü aksilik tadınızı kaçırmamıştır.''

''İlginize teşekkürler.'' dedi Bay Suvorin ama sesi öylesine hissiz ve kayıtsızdı ki muhatabının düşüncesini zerre önemsemediğini apaçık ortaya koyuyordu. Anlaşılan değişen sadece görünüşüydü, tavırları gemidekini aratmıyordu doğrusu. Ben de Bay Zimmermann'la konuşurken aynısını yapmış olabilir miydim? Kalbim derin bir vicdan azabıyla doldu. Bay Zimmermann'ı yeniden görür görmez bunu telafi edecektim.

KIRIK KARAMELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin