1. Yalancı Rüzgarlar

1K 24 38
                                    

Düş düşleri, yıllar yılları aştı.

Karmel kendine dair bir şeyler biliyordu elbet.

Tatlı şeylere bayılıyor, okyanusun ortasındaki güzel bir adada yaşıyordu.

Bir gün gelip ona prenses olduğunu söylediklerinde bunu da biliyordu.

Tek bilmediği prenseslerin artık eski zamanda kaldığıydı.

Ve Karmel kırıldı.

&

Tarihi kurgu yazmakta en keyif aldığım ve kolay adapte olduğum tür olduğu için bu hikayede 1900'lerin başlarındaki atmosferde ancak tamamen farklı kurgusal bir evrende geçiyor. Melonie'yi düzenlerken aklıma kurgumun ilk hali geldi. Peki Melonie diğer seçenekleri seçseydi ne olurdu? Bu sebeple Melonie'yle aynı sorunları zoraki evilik gibi pek çok açıdan paylaşan ama kişiliği tamamen ondan farklı bir karakter yaratarak size hikayesini sunmak istedim. Bu haliyle hikaye, romantik bir tarihi kurgu. Yorumlarınızı merakla gözleyeceğim. Esenlikle kalın.

&

''Sayın Amiral, bugün her zamanki gibi çok yakışıklı görünüyorsunuz. Belli ki uykunuzu iyi almışsınız.''

Yavaş adımlarla geniş salonda yüksek camların aydınlattığı ışıklı alana doğru ilerledim. Bacaklarımı buzda kaydırır gibi hassas hareketlerle sürmeyi seviyordum çünkü büyük sütunların ayakta tuttuğu mermer salonun yüzeyini hissetmek çok güzeldi. Akademinin çoğu mermerle döşenmiş olsa da diğer alanlarda buna iznim yoktu. Şimdi de yoktu gerçi. Sadece kimse göremeyince sorum olmuyordu. Zaten müdirenin bu konudaki tavrını hiçbir zaman anlayamıyordum. Yalnızken delinecek yasakların hükmü neydi ki?

Asırlık duvarlar çatlaklarla dolmuş, mermer heykellerin kıvrımlı yumuşak dokuları aşınmış olsa da hala olabildiğince etkileyiciydi bu yer. Salonun ortasına geldiğimde kafamı kaldırıp duvara asılı portreye baktım. Amiral burada yaşıyordu.

''Şanslısınız amiral, geçen hafta Bayan Savoy'un çalışını gözetledim. Evet, hem de bütün gece... Eminim çıldırdığımı düşünmüyorsunuzdur. Sadece aynı şeyleri çalmaktan sıkıldığım için bunu yaptım. Siz de sıkıldınız değil mi amiral?''

Yağlı boya portresindeki adamın geniş burnu kalkık, gözleri kibirle yukarı bakıyordu. Amiral olduğunu belli eden altın işlemeli şapkası alnını örtmüştü. Nişan ve rütbelerini göstermek üzere omuzlarını kaldırmasına karşın resmin alanından dolayı fazla belirgin değillerdi. Amiral bu konuda bana hep kendini zavallı hissediyor gibi görünürdü. Portresini izleyen gelecek nesiller onun kazandığı savaşları, rütbeleri nasıl göremezdi ilk bakışta? Ya onu sıradan bir amiral sansalar? Amiral karşıma geçse kesinlikle böyle sorardı, onu yıllardır tanıyordum.

Etrafa bakınıp yalnız olduğuma kanaat getirerek salonun bir köşesinde duran piyanoya yürüdüm ve önündeki tabureye yerleştim. Temizlikle ilgilenen hanımlarla bu konuda başım dertteydi. Sanki hayatımda en değer verdiğim şeylerden biri olan piyanoyu çalarken parçalayacakmışım gibi tuhaf bir düşünceye sahiptiler. Müdireye iki kez şikayet edilmiştim. Neyse ki cezam beni şikayet eden hanıma temizlikte yardım etmek olmuş ve beceriksizliğimi gören hanımefendi benden arkasına bakmamak suretiyle uzaklaşmıştı. Artık aramızdaki sorunları çözdüğümüze kanaat getirmiştim ben de.

Parmaklarımı usulca tuşlarda gezdirirken çıkan nahif sesler duvarlarda yankılanıyor ve tülden perdesi titreşen penceredeki güneş yavaşça üstümüze eğilerek gitmeye hazırlanıyordu. Bu sesler aynı insanlara benziyordu. Kimi sessiz ve durgun, kimi kırılgan ama hiddetli, kimi tok ve yüksekten...

KIRIK KARAMELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin