12. Büyük Aile

205 12 3
                                    

Bölüm bekleyen herkese teşekkür ederim.

Keyifli Okumalar!

&

Akademinin tozlu raflarında sararan yazarı belirsiz bir tarih kitabına göre Sulla ailesinin kökenleri çok eskiye dayanır. A devleti henüz bir cumhuriyet değilken ve hatta devrimden önceki Z saltanatının buyruğuna boyun eğmemişken A'nın ilk halkları kendilerine bir krallık kurmuştur. Bu krallıktan geriye şu an sadece küller ve harabeler kalsa da Sulla adı bir şekilde kendini sonraki çağlara taşır. Aile üyeleri önce Z imparatorluğunda güçlü işler başarır, sonra ise Kurtuluş Devriminde yeni A cumhuriyetinin kurulmasına katkı sağlarlar.

İşte görülüyordu ki köklerini ne kadar derine salmıştı bu ağaç. Zaman ilerledikçe yanan dalları yahut kuruyan kökleri olmuştu elbet, o buna rağmen ayakta kalarak toprak ve göğe uzanıp duruyordu. Ben bu kök ve dallardan var olmuştum Amiral, akademide resim dersinde öğretmene ailem olarak bir ağaç çizmemin nedeni buydu. O gün öğretmenimin gözleri acıma doluydu. Anne ve babamın öldüğü gerçeğiyle bu şekilde yüzleştiğimi sanarak ellerini şefkatle omuzlarıma bastırıyordu. Ona anlatmama karşın anlamamıştı. Benim ailem sadece anne ve babadan oluşmuyordu, hatta büyükanne ve büyükbabadan...

Onların ötesindeki bu büyük ağacı görüyordum. Bu ağaç sayesinde bir yandan ayaklarım yerin en saklı köşesine dek erişiyor, diğer yandan başım bulutlara değiyordu. Ben bu ağacın gölgesinde büyümüştüm.

Şimdi açık maviye boyalı duvarlarıyla büyük bir salonun ortasındaki kızılımsı maun yemek masasında otururken bu gölgenin kapladığı genişliği görüyordum. Akademide hiç böyle bir kalabalığa şahitlik etmemiştim. Hepsi benim insanlarımdı. Dal ve köklerin değdiği insanlar...

''Bu kalabalık seni korkutmasın Karmel.'' demişti büyükannem, uşağının yardımıyla sandalyesine yerleşirken. ''Kimisi uzak akraba, çoğunluk misafir aileler ve diğer tanıdıklar. Yılbaşı balosundan sonra birkaç hafta içinde dağılacaklar.''

Dudaklarım cevap vermek için fazla yavaştı, bu sebeple gülümsemekle yetinmiştim. Masanın karşısındaki taştan oyulmuş büyük şömine, gürül gürül yanıyordu. Çıtırdayan odunlar ve masadaki uğultu etrafı çepeçevre sarmıştı. Öyle ki aralık perdelerden görülen soğuk kış manzarasına tamamen zıt bu sıcak atmosferde bir an boğulur gibi hissettim.

Büyükannem sağ tarafımda, masanın başındaydı. Kahyasına birtakım talimatlar verirken aynı anda gözleriyle masadaki servisi denetliyordu. Karşımda oturan kadınların çoğu da onun yaşlarında, geçkin ve saygın hanımlardı ancak sohbetlerini öyle candan ve heyecanla sürdürüyorlardı ki bu hız başımı döndürmüştü. Her daim bana güç ve sevinç veren çocuk sesleri masanın diğer tarafından yankılanarak boğuk boğuk geliyordu. Akademide oldukça alışık olduğum yaşıtım genç kızların gülüşleri de ilk kez böylesine tiz ve yüksekti.

Her an bu karmaşada eriyip gidebilirdim. Oysa her şey muhteşemdi. Yıllarca düşlediğim yuva, bundan daha görkemli ve sıcak olamazdı. Şimdi ise beni ne bu hale getirmişti?

Büyükannemin kahyayla konuşmasına bakınca yılbaşı balosunun zannettiğimden daha önemli olduğunu fark ediyordum. Gerçekten tüm bu sohbet ve kişilerin merkezinde bu balo yer alıyordu. Keşke birileri balodan ziyade kendisinden bahsetseydi, o zaman bu büyük ağacı tanımaya bir adım daha atardım.

''İyi misin Karmel?''

Omzuma dokunan elle gövdem geri çekilirken Avery'yi gördüm. Bana yönelttiği bakışlarında halimi hem yadırgayan hem de merak eden bir ifade, üzerinde ise sadece ince ipek kombinezon ve aynı kumaştan sabahlık vardı. Ne diyeceğimi bilemeden sustum. O an bana sanki birdenbire etraftaki uğultu da susmuş gibi geldi. Mavi kadifeden elbisemin yakaları boynumu yakıyordu.

KIRIK KARAMELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin