22. Vazo

123 13 40
                                    

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Özellikle Paşa hakkındaki düşüncelerinizi etkileyecek bir bölüm olduğuna inanıyorum.

Keyifli Okumalar!

&

Korkarak kaçtığımız şeyler hep üst üste mi bulurdu bizi? Hem de yüzleşmeye hiç cesaretimiz yokken...

Belki de Tanrıya şükür demeliydim Amiral, felaketlerin ilkini Avery'nin çiftlik davetiyle atlatmıştım. Öyle ki artık herkes Berberoka'daki Eva Zimmermann'ın sahte bir kimlikten ibaret olduğunu biliyordu. En azından sevdiğim birkaç kişiye karşı bir yalanı devam ettirmek zorunda değildim şimdi. Karşılaştığım yüzlerde okuduğum şey ne olursa olsun tanışacağım yeni insanlara rol yapmayacaktım.

Diğer sorunu ise Bay Suvorin benim asla yapamayacağım bir şekilde kolaylıkla çözmüştü. Ayaküstü yapılan kısa bir sohbet faslının ardından yemek salonuna geçtiğimizde nihayet kuzenim ve o aramızdaydı. Gözlerimi çok kısa bir an üstlerinde tutabildim. Çünkü utanıyordum bu yaptığıma, çirkince geliyordu. Neyi kontrol etmeye çalışıyor, neyin tedirginliğini yaşıyordum? İçimdeki bu kırıklığın sebebi neydi?

Yoksa diyordunuz Amiral, sesinizi bastırmak mümkün değildi böyle sıralarda. Yoksa onların birbiriyle anlaşabilmeleri mi üzüyor seni, sen onunla iki kelime zar zor konuşabilirken, evlilik kararını bu kadar erken almak ve bu kadar düşüncesizce...

Belki bu hislere tamamıyla teslim olmuştum o an, engelleyemedim kendimi. ''Çözebildiniz mi?'' diye sordum. ''Şu atış meselesini...''

Kuzenim gözünün iliştiği sandalyeyi bırakıp yanıma geldi. Gülümsüyordu. ''Ah evet!'' dedi, sesi tüm masanın ilgisini çekmişti. ''Öldürücü atış gerçekten Bay Suvorin'e aitmiş. Kendisi domuzun yanı sıra bir de tebrik aldı silah uzmanımızdan. Ben de boş ellerle geri döndüm.''

Gerdanında parlayan gümüş bir madalyonla oynuyordu parmakları, gözleri Bay Suvorin'deydi. Lacivert elbisesi bir kelebeği andıran ince ama metanetli vücuduna tam oturmuştu. Balo gecesi bile bu kadar güzel görünüyor olamazdı Amiral, özellikle de bununla zerre alakadar değilmiş gibi doğallıkla davranırken... Oysa bir kez bana bakan anlayabilirdi bendeki tüm uyumsuzluğu, sahteliği.

Servis yapmak üzere yanıma gelen görevliye ne dediğimi bile bilmeden, etrafımdaki hiçbir şeyle ilgilenmeden Avery'yi izliyordum. Öyle ki diğer yanımda oturan Lily'nin benimle konuştuğunu fark etmem zaman almıştı.

''Beyaz salçalı tavuktan neden almıyorsun?'' diyordu. ''Tadı enfestir. Graf muhtemel ki buraya da kendi aşçılarını getirmiş olacak. Daldın Karmel.''

''Üzgünüm. Kafam dağınık.'' dedim hızlıca, aslında sadece Bay Suvorin'in kapı aralığında ne yapmaya çalıştığını çözmeye uğraşıyordum. Lily de ister istemez kimleri izlediğimi anlamıştı. Onun bakışlarını görünce ellerim yüzüme tırmanmak istedi, kızardı yanaklarım. Durumu açıklayacaktım ancak doğru kelimeyi bir türlü bulamıyordum.

Konuşmadaki tutukluğumu görünce Lily'nin yüzüne benden telaşlı bir ifade sirayet etmişti fakat o da sözcüklerle açığa vurmaya cesaret edemiyordu. İkimiz de susuyorduk. En sonunda içimdeki tüm bu anlamsız kargaşadan sıyrılıp önümdeki çorbayı içmeyi denedim. Tam bu sırada Bay Suvorin nihayet masaya yaklaştı. Ona ayrılan yere geçmek yerine bizim karşımıza ilerledi. Aynı anda kuzenimde yaptığı gündelik sohbetten sıyrılmış, dikkatini ona vermişti.

Masadaki tüm gözler üstlerine çekilirken Bay Suvorin Bay Camber'a bir zarf uzattı. Söyledikleri sanırım Avery'nin keşfettiği şekilde onların bütünüyle benimsediği D dilindeydi. Çorbamı içmek istiyordum ancak Bay Camber'ın gözlerindeki bocalayan ifade beni engelliyordu. Gülümsemekle öfkelenmek arasında bir savaş veriyordu yüzü. Sonra o büyük bir çabayla kartı aldı ve yüksek sesle bir şeyler söyledi. Masanın sessizliği bozulmuştu. Bana çevrilen yüzlerden ilki hiç şüphesiz Lily'ydi.

KIRIK KARAMELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin