27. Kriz

145 11 44
                                    

Bu bölümle birlikte kendimi romantizm yazmakta gelişmiş sayıyorum. Umarım beğenirsiniz.

Keyifli okumalar! 

&

İçerisi hayli karanlık sayılırdı. Kapının tam karşısında, pencere tarafındaki şerit perdelerden sızan güneş ışığı halıda çizgiler çekmekten öteye gidemiyordu. Bir abajur ve çalışma masasındaki lambanın sarı aydınlığında geniş yatağın üstünde, yeni serildiği belli olan gri çarşaflara ağır bir kaya gibi çökmüş Zoya'yı fark ettim.

Tabi bunda Zoya'nın simsiyah kadifeyi andıran postunun etkisi büyüktü. İri patili bacaklarını uzatarak yan devrilmiş yatıyordu. Öyle kendinden geçmişti ki uyanır diye sevmeye kıyamadım. Üstelik yerine alışmada benden başarılı görünüyordu.

''Arkadayım.''

Bay Suvorin'in sesini duymasam herhalde ne için geldiğimi unutarak yatağın bir köşesine, Zoya'nın yanına kıvrılacaktım ancak bu sesle derhal doğruldum. Yatağın diğer tarafına doğru ilerleyerek -sanırım arkadan kastettiği yer buydu- oradaki bölmeyi keşfettiğimde açık kapıdan yüzüme doğru dağılan duman yığını beni biraz ürkütmüştü. Ancak bu kez durmamış, bölmeden içeri adımımı atmıştım.

Evet, zekice bir hamle olduğunu iddia etmiyordum Amiral. Zaten beni karşılayan şey ile donup kalmıştım. Burası banyoydu. Hala buharlar tüttüren pirinç bir küvet tam karşıma kurulmuş, devamlı olarak açık pencereye savuruyordu buharları, buradan esen soğuk rüzgar beni iliklerime dek titrettiği gibi etrafı biraz görünebilir kılıyordu.

Bu sahnede Bay Suvorin büyük bir mermer bloğun üstüne yerleştirilmiş muslukların aktığı lavabonun önünde, bir kısmı buğulu aynanın karşısında duruyordu. Kalçasını örterek bacaklarına dökülen havluyla yarı çıplaktı. Gözlerim buraya gelince hemen onları başka bir şeye çekmek istedim ancak aynada bana dikilmiş mavi gözlerden kaçmam imkansızdı. Mermere dizilmiş cam şişeleriyle ilgilenişini duraksatmıştı. Muhakkak içinde bulunduğumuz vaziyete ilişkin en doğrusunu söyleyecek oydu. Sindiğim kapı eşiğinden bir şeyler söylemek üzere dudaklarının aralanması beklemeye başladım.

O ise beni hayal kırıklığına uğratarak sustu. Varlığımı keşfetmişti ama sanki yokmuşum gibi davranmayı tercih ediyor, tezgahtan aldığı renksiz bir sıvıyı omuz başlarından pazılarına doğru dağıtıyordu. Hareketlerinde bana hitap eden hiçbir şey yoktu ve ağzımı açsam sıkılı dişlerimden öteye tek kelime gitmeyecekti. O halde en doğrusu gitmekti.

Ancak nasıl Amiral?

Aldığım her nefese nüfuz ederek yavaş yavaş zihnimi ele geçiren çam ormanına benzer fakat ağzımda kül tadı uyandıran koku, nerede olduğunu keşfedemediğim gramofondan yükselerek artık kuvvetinin son damlasına gelmiş bir kadının boğazından taşırdığı acılı yakarış, etrafımda çizgiler çekerek beni tamamen kıstırmış bu soğuk akım, her yere bölünerek katı bloklar halinde ufalanmış mermerin o soğuk ve berrak yüzü...

Kısacası her şey ama her şey bu an için bana yabancı fakat ona aitti ve beni bütünüyle yutmuştu. Sersemlemiş gibiydim. Buradan ayrılırsam bu sarsıntılı rüya hali kendini korkutucu bir kabusa çevirecek ve ben iyice kaybolacaktım.

''Benden ne istiyorsunuz Bayan Sulla?''

Gerçekten bana adımlar atan o muydu yoksa odadaki yoğunluk başıma vurduğundan algılarım mı zayıflamıştı, hiç farkında değildim. Kendimi toparlamak için ne yapmam gerektiğini bilmemek içimde yakıcı bir his uyandırmıştı.

KIRIK KARAMELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin