14. Bölüm

8.7K 508 121
                                    

İyi okumalar dilerim...

Ben... Ben iki yıldır, sulanmayı bekleyen bir çiçeğim. Neden mi sulanmayı bekleyen bir çiçeğim? Çünkü sulanmayı bekleyen bir çiçek, uzaktan sanki hiç sulanmayı beklemeyen bir çiçek gibi gözükür. Canlı gözükür, güzel gözükür ama aslında öyle değildir. O çiçeğe yakından baktığınız zaman aslında uzaktan bakıldığındaki gibi canlı olmadığını, iç bölgelerinin kuru olduğunu görürsünüz. Yapraklarının kurumaya başladığını, o köklerin ne kadar suya ihtiyacı olduğunu görürsünüz.

Her ne kadar dışarıdan canlı ve güzel gözüksede, köklerini sulayacak suya ihtiyacı olan bir kız gibi.

Ben gibi...

Yaz günü olmasına rağmen kalçamı ısıtmak yerine soğutan kaldırıma oturmuş, karşımda duran manzarayı tam on sekiz dakikadır gözümü ayırmadan izliyordum. Normalde bir şeye asla bu kadar uzun süre -benim için uzun bir süre- odaklanamazdım, izleyemezdim. Fakat karşımda Güney'in kuzenleri ile birlikte parkta koşturarak kahkaha attığı manzara olunca... İki gözümü kırpmadan yüzyıllarca durabilirdim.

Tamam belki de yüzyıllarca duramazdım ama her denizin masmavi olduğu, güneş ışıklarının güneyden geldiği temmuz ayları kadar iki gözümü kırpmadan durabilirdim...

Gözlerimi fazla açık tuttuğum için acımaya başlarken kapanmamaları için işaret parmaklarım ile kaşlarımı yukarı doğru ittim. Evet, benim bulduğum bir çözüm yöntemi değildi ama derslerde Yağmur uyumamak için sürekli bu yöntemi uygulardı. Eh üzümün üzüme baka baka karardığını düşünürsek, Yağmur ile benim aramdaki davranış etkileşimi oldukça normaldi.

Yorulup parmaklarım kaşlarımın altından çektiğimde az öncekinden daha çok bastıran ağırlık ile kaldırımda olan popomu hareket ettirdim. Büyük ihtimalle gözlerim acıdığı için az sonra derin bir uykuya dalacaktım ama şu an bu ortamda uyumam kesinlikle olmazdı.

Gözlerimi kırpıştırırken aklıma birden Güney'in iki gün önce akşam mesajlaşırken en son attığı mesajlar gelince istemsizce gülümsedim. Güney'in kalbinden geçenleri dışarıya vurmasına gerek yoktu, dışarıdan onu birkaç dakika izleyen bir insan bile onun güzel kalbe sahip olduğunu anlardı.

O mesajları bana attıktan sonra ona görüldü atmıştım ama bunun sebebi kırılmam veya moralimin bozulması değildi. Görüldü atmamın sebebi, en son yazdığı mesajı okuduğumda deli gibi ağlamamdı. Bunun için ona mesaj atamamıştım, ve sonra da mesajına geri dönmeye çekinmiştim. Çünkü o kadar güzel şeyler söylemişti ki, sonrasında ona 'Naber aslanım?' diye mesaj atamazdım.

Eğer neden ağladığımı soracak olursanız, size anlatabilirim ama o akşamki hislerimin hepsini anlatabilir miyim bilemem... Çünkü o akşam yaşadığım duygu patlaması daha farklıydı. Ağlarken birkaç şeyi anlamıştım ve bu canımı daha çok yakmıştı. Mesela eskiden onu sevdiğimde en azından varlığımı bilmiyordu, gözlerimin rengini bilmiyordu, benimle mesajlaşmıyordu. Ama şimdi... Varlığımı biliyordu, gözlerimin rengini biliyordu, benimle mesajlaşıyordu. Sanki onun hayatına girmekle beraber kalbimi daha fazla ağrıtmaya başlamışım gibi hissediyordum.

Oturduğum kaldırımdan kalktığımda derin bir nefes aldım ve gözlerimi kırpıştırdım. Eve gidene kadar bir yerlerde uyuyup kalmazsam gerçekten iyi olurdu, aksi takdirde akşama annemin yaptığı patates yemeğini kaçırırsam kendimi keserdim. Sonuçta o patatesti ve bilirsiniz, etrafınız yemeklerle kaplı olsa bile kalbiniz daima patatesten yana olsun derler.

Kafamı son kez parka doğru çevirdiğimde bana bakan bir çift kahverengi göz ile gözlerim kesişti. Bu kahverengi gözleri nerede görsem tanırdım ben, iki yıldır yüzünün her zerresini ezberlemiştim çünkü. Sinirlendiğinde diliyle ıslattığı dudaklarını ezberlemiştim, burnunun üzerinde küçük beni olduğunu ezberlemiştim, gözlerini mutlu olduğu zaman sürekli kırpıştırdığını ezberlemiştim... Aslında farkında olmadan ben onun her şeyini ezberlemiş ve hissetmiştim. Ruhumun yanına onun ruhunu eklemiş, ellerimizi birleştirmiştim. O ellerimizin birleştiği yeri maviye boyamıştım, çünkü mavi oydu ve bende o maviye tutulan temmuz ayının yıldız dolu gecesiydim.

Ne ara dolduklarını bilmediğim gözlerimi kırpıştırdığımda birkaç gözyaşı yanağımdan aşağı süzülmüştü, ve bunu Güney'in kahveleri saniyesi saniyesine görmüştü.

"İşte," diye fısıldadım kendi kendime. "İşte şimdi sıçtın."

-

paragraflar arası geçişlerde sorun varsa özür dilerim, çişim varken yazdım ve hala çişim var salckckadkcşfkajskflhk

neyse.

BELATES | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin