not; bölüm Temmuz ve Güney'in buluştuğu gün part 2.
yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmezseniz sevinirim, çünkü emeğime karşılık alamadığım zaman içimden gram yazma isteği gelmiyor.
İyi okumalar dilerim...
Çöp poşetlerini sıkı sıkı tutmaktan dolayı acıyan ellerim, ağladığım için sızlayan gözlerim ve Güney'in az önce söylediklerinde şaşkın olduğumu belirten kocaman açılmış dudaklarımla onun karşısında duruyordum. Söylediklerini ilk başta sindiremeyip tuhaf bir şekilde baktım Güney'in yüzüne. Ne demişti o, ne ima etmeye çalışmıştı? Kapımda bekleyecek kadar bana aşık olduğunu mu? Ama Güney öyle biri değil ki...
Düşüncelerini topla Temmuz yoksa şu an kalp krizinden gideceksin.
Çöp poşetlerini hızlıca yere bıraktım ve Güney'i omuzlarından hafifçe ittirip yüzlerimizin arasındaki mesafeyi arttırdım. Hızlıca inip kalkan göğüs kafesim ve deli gibi çarpan kalbim yüzünden ne demem gerektiğini bilemiyordum ama bir şeyler söylemem gerekiyordu. Evet, Güney bilinmeyeni seviyordu ama ben ona bilinmeyenin Temmuz olduğunu söyleyemezdim. O anlamıştı, şu anda da beni köşeye sıkıştırmıştı ama gerekirse bunu bir süreliğine inkar etmeliydim. Temmuz'un bilinmeyen olduğunu inkar etmeliydim.
Omuzlarımı dikleştirdiğimde Güney gözlerini devirdi ve tuhaf bir şekilde güldü. İnkar edeceğimi anlamış olamazdı değil mi? "Bak dediklerinden hiçbir şey anlamadım Güney. Adın Güney değil mi? Evet, öyleydi. Neden kapımda bekledin onu anlamadım veya kime aşıksın onu da anlamadım... Ayrıca sen niye beni bekliyorsun kapımın önünde? Kimim ki ben?"
Gözleri devirip dişlerimi göstererek güldü.
Anlamadı bence, iyi inkar ettim.
Ya da anladı mı?
Niye antilop gibi bakıyor?
Bence söylediklerimin yapmacık olduğunu anladı.
Yaslandığı duvardan ayrıldı ve yere bıraktığım çöp poşetlerini tek eliyle kavradı. Ben şaşkın gözlerle onu izlerken Güney şimdiden apartmandaki bahçenin kapısına doğru ilerlemeye başlamıştı. İğrenç ayakkabılarıma ve eşofmanıma aldırmadan Güney'in arkasından koştum. Tam apartmanın bahçe kapısına geldiğinde kolundan tuttum ve onu durdurdum. "Ne yapıyorsun sen ya?" Cümlemi bitirdiğim gibi çöp poşetlerini çekmeye başladım ama Güney işimi zorlaştırıyor, çöp poşetlerini bana vermiyordu.
Apartmanın bahçe kapısında, ana yola yakın bir yerde iki genç çöp poşetleri için birbirleriyle uğraşıyorlar, harika.
"Ya Güney versene şunları bana!" Güney hala almamam için çöp poşetlerini benden uzağa kaçırmaya çalışırken altı delik olan çöp poşetinden akan çöp suyu Güney'in pantolonuna, ayakkabısına benim de tişörtüme gelmişti. Sinirle ayağımı yere vurduğumda kaşlarını kaldırarak bana baktı. "Ne oldu Temmuz?"
"Bir de soruyor musun ne olduğunu? Neden vermiyorsun çöp poşetlerini? Bak üstümüz başımız battı hep!"
"Çöp poşetlerini çok sıkı tutmaktan parmakların kızarmış ve parmak uçların morarmış, ben de ellerin acımasın diye atayım dedim,"
Sinirle kasılmış yüzüm aniden kendini bırakınca yüzümdeki duygu geçişleri hemen belli olmuştu. Bunu bana yüzüm gerginken kaşlarını kaldırarak, yüzüm yumuşayınca gülümseyerek bakmasından anlamıştım. Çok seviyorum, çok aşığım ama ağırdan alıp belli etmemem lazım...
"Ayrıca inan, üstümün batması veya senin üstünün batması umurumda değil. Parmakların bu haldeyken bu çöp poşetlerini sana taşıttırmam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELATES | Texting
Short Story"Kalbim bir pusula ve ne tarafa dönersem döneyim o pusula ibresinin daima 'güneyi' göstereceğine eminim."