İyi okumalar dilerim...
Güney
Elimdeki kolyeyle beraber hızlıca yürürken parkın olduğu caddeye geldiğimde sıktığım dişlerimi rahat bıraktım. Kolyeyi daha sıkı tutarken her şeyin umduğum gibi gitmesi için içimden dua ettim. Eğer bu kolyeyi ona verebilirsem ve onunla konuşursam, bu zamana kadar aldığım en güzel doğum günü hediyesini alacaktım.
Caddenin köşesinde beklerken telefonumu çıkardım ve Temmuz'a attığım en sonki mesajlara baktım.
Güney: Güzelim
Güney: Senden bir şey istiyorum
Güney: Seni ilk kez gördüğümü iddia ettiğim park var ya
Güney: Oradaki büyük ağacın arkasında oturup beni bekler misin
Güney: Sana geleceğim ama yemin ederim yüzünü görmek için değil
Güney: Sadece konuşmak isityorum, yani ben konuşacağım sen dinleyeceksin
Güney: Yanına kağıt ve kalem almayı unutma
Güney: Lütfen gel
Dün doğum günüme girdiğimden birkaç dakika sonra bu kararı almıştım ve fazlasıyla heyecanlıydım. Belates'in Temmuz olduğunu bildiğim için artık içim rahattı ve konuştuğum kızın kim olduğunu biliyordum. Yüzüme şapşal denilecek bir gülümseme yerleştiğinde içten bir şekilde havaya nefesimi verdim.
Doğum günümden önce amacım onunla konuşmak ve buluşmaktı ama normal bir tanışmamız olmadığı için bunu nasıl yapacağım konusunda kararsızdım. Dün doğum günüme girdiğim vakit onunla nasıl buluşacağıma ve konuşacağıma, net bir şekilde karar vermiştim.
Parkın oradaki büyük ağacın bir tarafında o, bir tarafında ben olacaktım.
Parka dikkatli bir şekilde bakarken dikkatim kolyeyi tutan elimin bollaşması ve kolyenin düşecek gibi olmasıyla bozulmuştu. Bu kolyeyi Temmuz'a vermeyi istiyordum çünkü kolyeyi gördüğüm ilk andan beri onun boynunda ne kadar güzel duracağını düşünüyordum. Kolyenin zinciri buz mavisi rengindeydi ve ucunda kahverengi küçük bir pusula, etrafında da uçuşan birkaç gri renkte kelebek vardı. Tekrar kolyeyi onun boynunda hayal ettiğimde istemsizce titrek bir şekilde nefesimi üfledim.
Heyecanlıydım ve korkuluydum.
Ya gelmezse diye düşünürken bu ihtimali mümkün olduğu kadar aklıma getirmemeye çalışıyordum ama her seferinde inadına sürekli aklıma geliyordu. Burnumu hafifçe kaşıyıp kaşlarımı çatarken telefonumun titremesi ile kaşlarım aniden eski hallerine dönmüştü.
Belates: Bahsettiğin yere geldim
Belates: Ağacın salıncaklara bakan tarafında oturuyorum
Utanmasam yolun ortasında 'Gelmiş!' diye zıplayacaktım ama utandığım için sadece gülüp telefonu cebime sıkıştırdım. Yanımdan geçen bir teyzeye güldüğümde bana tuhaf bakışlar atınca daha çok güldüm. ''Teyze gelmiş!''
''Kim gaymiş oğlum?''
Gülüşüm yavaşça solarken teyzenin sorusunu cevaplamadan hızlıca karşıdan karşıya geçtim ve parkın önünde durdum. Şu an bulunduğum yer ile ağacın arasında pek fazla mesafe yotu ve bilerek burada duruyordum. Eğer ağacın karşı tarafından gelseydim Belates'in yüzünü görürdüm. Aslında bilmiyor değildim ama o hala onun kim olduğunu bildiğimi bilmiyordu.
Ağacın koca gövdesi yüzünden Temmuz gözükmüyordu ama onun varlığını bana kanıtlayan en büyük şey, rüzgarın estirdiği o saçlarının ağacın gövdesinden bile gözükmesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELATES | Texting
Short Story"Kalbim bir pusula ve ne tarafa dönersem döneyim o pusula ibresinin daima 'güneyi' göstereceğine eminim."