İyi okumalar dilerim...
Bizim için her şeyin anlamlandığı o ağacın altındaydık.
Aşkımın dinmeyen bir ateş olup beni günden güne yaktığını anladığım, önce onun kalbine bir sızı olarak girip sonra tüm vücudunu kaplayan bir sancı olduğumu anladığı; gönül bağlarımızın bağlandığı ağacın altındaydık.
Soğuk elim Güney'in ellerinin içindeyken uzun bir süredir olduğum gibi sessizdim. Konuşmak, sadece kendimi insanlara varlığımı kanıtlamak için kullandığım bir araçtı. Önceden olsa Güney'in yanındayken asla susmaz, sürekli konuşurdum ve o da bana salak salak bakıp bir süre sonra kulaklarını kapatırdı ama artık o kadar hasretti ki sesime, konuşmam için her şeye başvuruyordu. Sessizliğim isteyerek yaptığım bir şey değildi, kalbimin bir parçasını toprağa feda etmem gerektiği için bazı şeyleri kabullenme ve anlama aşamasındaydım; ölümü, şükretmeyi, sevmeyi, değer bilmeyi...
Güney'in omzuna yasladığım başımı kaldırıp ona döndüğümde karşı taraftaki yola bakan gözlerini gözlerime katmıştı. Katmıştı diyorum çünkü onun gözlerinin ben de etkisi öyle büyüktü ki, her seferinde mavilerimle karıştığını hissediyordum.
Elimi çekmek istediğimde bu isteğimi reddercesine elimi bırakmayıp daha sıkı tutmuştu. ''Keşke çektiğin acıyı ben çekseydim,'' Söylediği şeyle kaşlarım çatılırken yutkunup ters ters ona baktım. ''Allah kimseye böyle bir acı hissettirmesin. Benim acımı benden alsan ne değişecek? Senin acın benim acım sonuçta. Hem gönül bağı kurduğum her şeyden sorumluyum, bu acı bana ondan kalan sayılı şeylerden biri.'' Gözlerim dolduğunu farkettiğinde elini birikmiş karlara koyup tümüyle bana döndü. Gözlerimin içine baktı ve bir süre sonra Güney'in de gözlerinin dolduğunu gördüm.
O da en az ben kadar acı çekiyordu çünkü ben ondan nasıl sorumluysam, o da benden sorumluydu.
Ayağa kalktığında montunu düzeltip beni kolumdan tuttuğu gibi ayağa kaldırdı. Zaten titreyen bacaklarım hızlı bir şekilde ayağa kalktığım ve üşüdüğüm için daha fazla titremeye başladığında sıkıca Güney'in kolundan tuttum. ''Güzelim, özür dilerim. Hava kararmadan seni bir yere götürmek istediğim için hızlı olayım dedim ama bok ettim galiba. İyisin değil mi? Çok özür dilerim.'' Sorun yok dercesine kafamı iki yana salladım. Güney emin olmak istercesine gözlerime baktı ve bir şey olmadığına emin olduktan sonra elimi sıkıca tutup yürümeye başladı. Ne kadar yürüdük bilmiyordum çünkü hareketlerimin farkında değildim, kalbimin bir parçasına toprağa verdiğimden beri ben ben değildim sanki.
Yerdeki karları izleyerek yürürken Güney'in durmasıyla ben de durdum. Nereye geldiğimize bakmak için kafamı kaldırdığımda mezarlığa geldiğimizi gördüm. Mezarlığı görmemle hem içimdeki acı hem de korku daha fazla artmıştı. Çenem titremeye başladığında Güney'in bakışlarının yüzümün her yerinde gezdiğini, elimi daha sıkı tutmasıyla anladım.
Ben buradayım, diyordu. Ben yanındayım, diyordu.
Bir anda elimden tutup beni mezarlığın içine soktuğunda hemen telaş yapıp elimi çektim ve geri buradan çıkmaya yöneldim ama Güney belimden tuttuğu gibi beni kendisine çevirdi. Titreyen çenem ve dolu gözlerimle baktım, yapma dercesine; özlemimi ve gerçekleri yüzüme vurma dercesine. ''Şimdi yapmazsan bir daha yapamazsın Temmuz. Bak ben yanındayım tamam mı? Hiç gitmeyeceğim yanından.'' Tekrar elimi tutup beni aşağıya doğru götürmeye başladığında sadece gözüm kapalı adımlar attım. Nereye gideceğimizi biliyordum ve daha net bir şekilde yüzleşmek istemiyordum.
Güney durduğunda ben de onun arkasında durdum. Gözlerimi açtığımda onun mezarında olduğumuzu gördüm. Tekrar elimi çekecekken o hiç beklemediğim bir hareket yaptı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELATES | Texting
Short Story"Kalbim bir pusula ve ne tarafa dönersem döneyim o pusula ibresinin daima 'güneyi' göstereceğine eminim."