İyi okumalar dilerim.
Biliyor musunuz, bu hayattaki her şey sizin tek bir hatanıza bağlıdır. Neler başardığınızın, neler yendiğinizin, neler kaybettiğinizin veya neler kazandığınızın hiçbir önemi yoktur. Eğer bir hata yaptıysanız, ufacıkta olsa küçük bir hata, bunun bedelini ödersiniz. Ya bu hatanız sizden tüm emeklerinizi alır, ya da uğrunda neler kaybettiğiniz veya ne büyük fedakarlıklar yaptığınız şeyleri elinizden alır. Bu böyledir. Her şey, tek bir hataya bağlıdır.
Mesela benim evde olan dört patatesi İkra için kızartmış olmam ve onun bana yedirmemesi gibi. Tek bir hatamda, canımdan olmam gibi.
''Kaşar mısın kızım sen! Patetesi sana kızartan benim! Bana da vereceksin!'' İkra sırıtarak çatalına birkaç tane patates kızartması takıp ağzına attı. ''Temmuz,'' diyerek yavaşça masanın üzerine eğildi ve kısık bir ses tonu ile konuştu. ''Sen benim bokumu ye.''
Kaşlarım çatılırken içimdeki ağlama isteğini bastırdım ve derin bir nefes alıp önümdeki pilavdan bir kaşık aldım. Sıkıntıyla pilavı yerken karşımda sırıtarak patates yiyen İkra'ya kızgın bakışlar atmayı unutmuyordum. İkra bu yüz ifademe gülüp yanağımı sıktı. ''Misafir olduğum için bu kadar patavatsızım, normalde biliyorsun beni,'' Kızgın olan bakışlarım baygın bakışlara dönüştüğünde ağzımda yemek olmasını umursamadan sinirle söylendim. ''Tabii canım, normalde nasıl biri olduğunu biliyorum. Asır hayranı biri!'' Son kısma doğru sesimi yükselttim çünkü amacım Asır dediğim kısmı oturma odasında yemek yiyen İkra'nın annesinin duyması. Çünkü ben bir kankayım.
İkra hızlıca masadan kalkıp eliyle ağzımı kapattı. ''Hepsini patates vermiyorum diye yapyorsun değil mi? Al ağzına sıçtığım al!'' Eli hala ağzımın üzerinde dururken kendi tarafında olan patates kızartmasını benim önüme koydu. Pilav ile patates kızartması? Yerim.
Eli hala ağzımın üstünde dururken bu halimize anlam veremedim, aynısını İkra'da düşünmüş olacak ki elini ağzımdan çekti. Ağzımı kapattığı eline iğrenerek bakarken elini üstüme sildi. ''Mikropsun sen, ben anlamadan yalamışsındır falan elimi.'' Yüzünü tiksinirmiş gibi bir ifadeye sokup tekrar kendi sandalyesine oturdu. Ben ise hala İkra'nın yaptıklarına anlam vermeye çalışırmış gibi yüzüne mal mal bakarken aklıma birden sabahki olaylar gelince gülümsedim.
Nasıl anlatsam, çok seviyorum.
İkra peçete ile ağzının kenarlarını silerken ona mal ve gülümser bir şekilde bakan beni görünce tek kaşını kaldırdı. ''Yine mi Güney geldi aklına?'' Yüzümde olan gülümsemeyi silmeden oturuşumu dikleştirdim ve omuz silktim. ''Hiç Güney'in aklımdan çıktığını gördün mü?'' İkra sırıtıp kafasını yana yatırdı. ''Deli gibi aşıksın.'' Yüzümdeki gülümseme daha fazla genişledi ve artık sırıtmaya döndü. ''Deli gibi aşığım.''
İkra tam ağzını açıp bir şey söyleyecekti ama mutfağa Yeşim teyzenin -annesi- girmesi ile sustu. Yeşim teyze elindeki tabakları mutfak tezgahının üzerine bıraktı ve yanımıza geldi. ''Sizinle gurur duyuyorum kızlar, ilk senenizde güzel üniversiteleri tutturabilecek dereceler yaptınız. Harikasınız.'' Gülümseyerek kafamı aşağı eğdim. ''Teşekkür ederiz Yeşim teyze.'' İkra masanın altından ayağıma vurdu ve kaşlarını çattı. ''Belki ben teşekkür etmeyeceğim anneme? Niye 'biz' kalbını kullandın?''
Yeşim teyze boğazını temizledi ve elini İkra'nın omzuna koydu. Yeşim teyze elini İkra'nın omzuna koymasıyla İkra yüzünü buruşturarak omzunu düşürdü. Yeşim teyzenin sadece elini İkra'nın omzuna koymadığını, orayı birazda büküştürdüğünü anlamam uzun sürmedi. ''Anne misafirlikte hep 'canımlı, cicimli, balımlı' oluyorsun, eve gelince 'İkra, maymun, koca eşek' demelere başlıyorsun!'' İkra'nın isyanına güldüğüm sırada annem içeri girdi ve elindeki tabakları tezgaha bıraktı. ''Hadi kalkın kızlar, masada kalan tabakları getirin.''
Annemin normal cümle gibi duran emir içerikli cümlesi ile İkra'ya dönüp yapmacık bir şekilde güldüm. ''Ya demek türevi anlamadın ve çok zorluk çekiyorsun, ben sana yardım ederim canım arkadaşım.'' Yeşim teyze annemin yanındaki yerini alırken şu an için tek duam yaptığım imayı İkra'nın anlamasıydı. ''Türev mi? Hayatım sen nerede kaldın? Okul bitti, şu an tatil ya hani? Üniversite sınavı falan geçti gitti? Ne yardım etmesi?'' Elimle alnıma deli gibi vurma isteğimi zar zor bastırıp zorla gülümsedim ve çaktırmadan annemlere yandan bir bakış attım. Masayı toplamaktan kaçtığımı anlamadılar bence.
''Gel ben sana o zaman Bizanslıların kendi arasında yapmış olduğu Temmuz savaşlarını anlatayım? Hani savaşta her asker arkadaşını öldürmüştü ya?'' İkra sonunda beni anladığında sırıttı ve kafasını salladı. ''Aynen ya, gidelim de o konuyu şey yapalım biz.'' Yavaşça sandalyelerimizi geriye ittirip hızlıca masadan kalktık ve benim odama koştuk. Arkamızdan annem ve Yeşim teyzenin sesi gelirken duymuyormuş gibi yaptık. Bizden temizlik içeren işler istedikleri zaman olduğu gibi.
Odamın kapısını kapadım ve kendimi sandalyeme attım. İkra'da yatağımın üzerine kendini attı. ''Ee, hayat nasıl gidiyor?'' Sorunun saçmalığını takmayıp omuz silktim ve umursamazca cevapladım. ''Güney'in bir yere nasıl gittiğini pek bilmiyorum.'' İkra beni alkışladı ve yatakta oturur pozisyona geldi. Tam ona bugün olan şeyleri anlatacağım sırada telefonuna bildirim gelmesiyle cebinden telefonunu çıkarıp tahminimce bildirimin nereden olduğunu anlamaya çalıştı.
''Hasiktir!'' Cırlamasıyla hemen sandalyeden kalktım ve yanına gittim. ''Ne oldu lan?'' Telefonun ekranına vurmaya başlayınca telefonu elinden almaya çalıştım fakat İkra hala elinde telefonu sıkı sıkı tutuyor ve vuruyordu. Tekrar telefonu çektiğimde bu sefer başarılı oldum ve ekrana baktım. İkra'nın Asır'ını ve yanında tanımadığım bir kızı görünce omuzlarımı düşürdüm. ''Salak mısın bunun için mi cırladın?''
İkra hemen telefonu elimden çekti ve tekrar eli ile vurmaya başladı. ''Çükünü keseceksin bu Asır denen şerefsizin! Ne demek bir kızla fotoğraf çekinmek! Hiç kıskanmıyorum ben, sadece o kıza yazık diyorum başka hiçbir şey demiyorum.''
''Allah'tan başka hiçbir şey demedin ha,'' Gözlerimi devirerek İkra'nın ayak ucuna oturdum ve bende telefonumu çıkardım. Sosyal medya hesaplarımdan bir tanesine girip gezinmeye başladığım sırada karşıma anket soruları çıkınca ilk soruyu okudum.
'Büyüyünce ne olmak istiyorsunuz?'
''İkra,'' diye mırıldandım ve bacağını dürttüm. ''Büyüyünce ne olmak istiyorsun?'' İkra soruma karşılık vermeyip Asır'ın fotoğraf çektirdiği kıza ve Asır'a bir şeyler söylemeye başladı. 'Asır, İkra'nın en sevmediği ve en gıcık kaptığı erkek olabilir.' Bu İkra'nın bize söylediği ve hissettirmeye çalıştığı kısım. Gerçekler ne peki? 'İkra ile Asır ciddi bir şekilde geçinemiyorlar ama saf kızımız İkra, Asır'dan hoşlanıyor.' Bunu bize söylemedi ama işin gerçeğinin bu olduğunu ve Asır'ın da İkra'dan hoşlandığını tüm alem biliyor.
''İkra,'' diye tekrar ismini yineledim ve bu sefer kolunu dürttüm. Bana cevap vermeyeceğini bilsemde, belki cevap verir umuduyla tekrar ona gördüğüm anket sorusunu sordum. ''Büyüyünce ne olmak istiyorsun?'' Tam bu soruyu sorduğum anda, İkra'nın yanlışlıkla -kıza veya Asır'a söverken- verdiği cevap beni kahkahalara boğmuştu.
''Orospu!''
-
biliyorum, iğrenç bir bölümdü. ancak böyle bir ara bölüm yazıp anca kendimi toparlayabilirdim çünkü diğer türlü direk 1500-2000 kelimelik bölüme geçsem batırırdım, ki normalde yazdığım texting dışı bölümlere bakarsanız genellikle 1500-2000 kelime arası olduğunu görürsünüz. yani bu bölüm bir nevi ara bölümdü.
uzun bir aradan sonra geldim, umarım burada olanlar gitmemiştir ve yeni okuyucular gelmiştir...
neyse. ruhunuza iyi bakın, iyi akşamlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELATES | Texting
Short Story"Kalbim bir pusula ve ne tarafa dönersem döneyim o pusula ibresinin daima 'güneyi' göstereceğine eminim."