İyi okumalar dilerim...
not: bölümde bahsettiğim dijital saat kola takılan dijital saatlerden değil.
Güney
Akrebin yelkovanı kovalarken çıkardığı o rahatsız ses kulağımı tırmalarken yerimde rahatsızca birkaç kez kıpırdanıp gözlerimi araladım. Gece lambasının hafif ama güçlü ışığı da beni rahatsız ederken, bakışlarım çalışma masamın üstündeki dijital saate kaydı.
Doğum günüme otuz dört dakika kalmıştı.
Normal zamanlarda doğum günlerini bekleyen biri değildim fakat bu doğum günüm farklıydı, pastamı üflerken tutacağım dilek farklıydı. Genellikle doğum günlerimde sabah Emir'in ekmeğe diktiği mumu üfler, Pamir'i annemin hazırladığı kahvaltıyı yerken rahatsız eder, Yiğit'in iyi dileklerine 'eyvallah' çekerdim. Sonra Emir ikindi vakitleri saçma DJ'lerin saçma şarkılarında twerk yapar, annemden azarı yerdi. Akşam babam geldiğinde hepimiz sofraya kurulur, babamın felsefik sözlerini dinlerdik. Saat gece yarısına gelirken annemin ev yapımı pastasındaki mumları üfler ve bu güzel bağımızın hiç bitmemesini dilerdim.
Şimdi ise sadece bilinmeyen vardı. Baktığım her yerde, dinlediğim her müzikte, okuduğum her kitapta ve sol yanımda.
Yine onu düşündüğümde içime düşen rahatsızlık ve özlem hissine sessizce bir küfür ettim. Ne bokuma bu kadar sürede beni değiştirmişti ki? Ne ara birini sevecek kadar yürekli olmuştum ben?
O sana mesaj attığı andan beri.
Ruhsuz bir şekilde güldüğümde açık penceremden içeri sızan sokak lambasının sarı ışığına baktım. Normal bir tanışma hikayemiz olsaydı ve şu an yanımda olsaydı, belki de içimde özlemden çok mutluluk olacaktı. Evet, onu görmek istiyordum ama ona sımsıkı sarılmayı her şeyden daha çok istiyordum. Aslında insanların bana karşı olan sevgisine ve güvenine inandıktan sonra onlara sarılmaya alışan, o zamandan sonra sarılmayı seven birisiydim. Özellikle karşımdaki kişi bir kadınsa hareketlerime daha çok dikkat etmem gerektiğini biliyordum. Böyle yetiştirilmiştim ben. Bir kadına el kaldırmayı, ses yükseltmeyi, izinsiz dokunmayı en büyük pislik olarak gören bir baba tarafından ve bir kadına nasıl davranmam gerektiğini, kadınların bana iç dünyasını anlatan bir anne tarafından...
Kendimi erkek bildiğimden beri asıl önemli olan şeyin dış tarafın adam olmasının değil, önemli olan iç tarafın adam olmasını sürekli kendime hatırlattım. Bir kadınla tek başıma otobüste kaldığımda o kadının inme zamanına kadar ben de otobüste bulundum, yolda veya herhangi bir yerde yürürken kadınların pek dibine girmemeye özen gösterdim, çoğu zaman yaptığım gibi lisede de koridorda okulun kızlarına veya kadın hocalarına çarpmamaya özen gösterdim. Bunlar kendimi 'adam' sanmak için yaptığım şeyler değildi, bunlar sadece evrendeki en değerli varlık olan kadına minnettarlığımı göstermemdi, bence.
Kafamın içinde dolaşan düşüncelerimin dağıldığını hissettiğimde yataktan doğruldum ve tekrar dijital saate baktım.
On dokuz dakika.
Yatağın üzerinde bağdaş kurup oturdum ve telefonumu elime alıp rastgele bir şekilde elimin içinde çevirmeye başladım. Sıkıntı bu sefer kafama doğru akın etmeye başladığında gözlerimi sıkıca kapattım ve başımı geriye atıp yatağımın başlığına yasladım. Gözlerimi kapattığım an o karanlığın içinde bir çift mavi gözün parladığını görünce pes edip gözlerimi açtım.
Her yerdeydi.
Bakışlarım tavana kaydığında birçok fotoğrafı görmek beni gülümsetmişti. Oturduğumuz apartmandan uzun bir süre taşınamayacaktık çünkü dedem hastaydı ve annemler onu bırakamıyordu. Ben de o zaman bazı şeyler kalıcı olsun diyerek telefonumdaki çoğu fotoğrafı çıkartıp tavana yapıştırmıştım. Çok fazla fotoğraf vardı ama hala büyük boşlukların olduğu yerler vardı. Fotoğraflarda gözlerimi gezdirirken istemsizce gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELATES | Texting
Short Story"Kalbim bir pusula ve ne tarafa dönersem döneyim o pusula ibresinin daima 'güneyi' göstereceğine eminim."