Hoş Bir Senfoni

26 9 0
                                    

Bazen yaşamaya bir son vermek istersin, ama bir mucize olup içindeki kelebeği uyandırır tekrar hayata devam etmek istersin.

İki hafta sonra.

Günler geçiyor, aylar geçiyor. Ama miniklerin acıları geçmiyor. Ne yaparlarsa yapsınlar bir siniye çekilmiş umutları onları yalnız bırakıyor. Tamay iyileşti, Peren iyileşti fakat Pamir ne olacak. Onun küçük yaşta omuzlarına yük olan yalnızlık, yokluk, çile, hüzün. Acı.

Hangisi? Gözleri önünde yanan ailesinin ızdırabını kim yok edecek?
Şiddetli gök gürültüsü eşliğinde, sağanak yağmurun yere her düştüğünde gözünden akan yaşı kim görecek? Kim duyacak? Ağladığında kim ona teselli olacak? Tek şahidi yağmur, bulut, gökyüzü. Yaralı halinde 'Anne! Baba!' Diye bağırdığında kim duydu? Kimse.

Şimdi yanı başında uyuyan teyzesine baktı. Küçük yaşta olmasına rağmen herşeyi anlıyordu. Yolda aniden arabanın patlamasıyla duyma hissini kaybeden Pamir, şimdi gözlerine hayatın yorgunluğu binmiş bir şekilde karşısındaki duvara baktı. Bundan iki hafta önceki olay geliyordu hergün aklına. Geçmiyordu işte, unutamıyordu o anları.

Teyzesi uyandığında telaşla yeğeninin elini tuttu.

"Kuzum? Nasılsın? İyi misin?"

Gözlerini teyzesine çevirdi. Hiçbir zaman konuşmadı ki şimdi konuşsun. Teyzeside üzülüyordu. Onunda canı acıyordu. Gözleri buluştuğunda, yeğeninin göz bebeklerinde üzüntüyü, yalnızlığı, acıyı gördü.

Elleriyle avuç içine aldı.

"Kuzum, konuş artık benimle. Yapma böyle. Hem hiç yakışıyor mu sana? Beni de üzüyorsun, kendini de. Biliyorum. Duymuyorsun beni ama dudaklarımı oku anlarsın be oğlum. Sen akıllısın."

Pamir ağlamaya başlamıştı. Her zerresine kadar hissediyordu ailesinin yokluğunu.

"Şşşş! Hayır, hayır, hayır. Ağlamak yok. Bak ben varım. Seni tek bırakmayacağım tamam mı üzülme."

Elleriyle gözyaşlarını silmişti. Yeğenine diyordu ağlama diye ama kendiside ağlıyordu.

•~•~•~•~•~•~•

"Ya hemşire abla n'olur yavaş yap çok acıyor. Dayanamıyorum. Neden her sabah bunu yapmak zorundasınız ki ben anlamıyorum. Hayır ne gerek var, canımı acıtmakla bir derdiniz mi var sizin. Tamam serumu yeniliyorsunuz, tamam o iğrenç ilaçlarıda içiriyorsunuz. Sabahın köründe duş aldırıp erkenden zorla kahvaltıda yaptırıyorsunuz. Her sabah elimden kan da alıyorsunuz o ayrı bir konu zaten, bir çok kan verdiniz sonra da alıyorsunuz valla. Sonra niye kan değerleri düşük hıhhh! Aaağy acıdı ama ya."

"Aaaaa ama çok ayıp Tamay nasıl konuşuyorsun sen öyle bakayım."

Tamay omuzlarını aşağı yukarı sallamakla kaşlarını çatmıştı. Hemşire bu haline kıkırdamıştı. Hasta halinde çenesi bile düşüyordu.

"Sorun değil Nesrin abla biz alıştık çitlembiğin bu hallerine."

"Doğru değil mi ama acıyor canım. Artık gitmek istiyorum."

Yakınırcasına isyan etmişti. Çok sıkılmıştı hastaneden. Yaklaşık iki aydır çıkamıyordu dışarıya. Pembe duvarlar üzerine üzerine geliyordu. Bu uzun zaman içinde annesi ona vakit geçirmesi için adını yazmayı öğretmişti. Tedavisinden dolayı okula geç başlayacaktı.

•~•~•~•~•~•~•

Kalp dayanır mı acıya? Dayanmaz. Dört odacıklı bir kalbe ihtiyaç duyan minik Peren, şimdi çok mutlu. Arada kalbi ağrısa da doktorların verdiği ilaç sayesinde acısını bir nebzede olsa dindiriyordu. Ama bazı kalp acısı vardır. Ne ilaç dayanır, ne de merhem. Bazı ilaçlar vardır iyileştirecek. Bazı ilaçlar vardır kötülükten yana öldürecek.

Yaşamak İstiyorum (SİLİNECEKTİR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin