Defterdeki Yazılar

24 3 0
                                    

Yeryüzüne yağan yağmur gibi saf ve temiz olsaydık keşke. Belki herşey onunla çözülebilirdi.

Bana sarıldığında anın şaşkınlığı beynimi eleverirken kendimi ona sarılmış vaziyette buldum. Onun bana zarar vermeyeceğini ve İyi birisi olduğunu söyledim. O ise benimle aynı fikirdeymiş gibi söylediklerimi tekrar etmişti. Hala yağmur yağan gökyüzüyle  evin kapısında dikiliyorduk, ki benden ayrılıp minik elimi tuttu ve bahçenin ortasına getirdi. Gözlerindeki mutluluğu beni daha da mutlu ederken gamzeleri belirecek kadar gülümsediğinde sanki küçük bir çocuğun neşesi gibisiydi.

Kolundaki saatine bakıp gözlerini tekrar gözlerime kilitledi. "Saat 14.55 cuma. Bugün seninle yeryüzüne gözyaşlarını damlatan gökyüzünün altındayız."

Dedikleriyle beni birkez daha aklımda sorgulama yaparken ona ne demek ister gibi baktığımda bana açıklama gereği duydu. "Her an değişebilirim. Önem verdiğim kimselerle geçirdiğim vaktini söylerim." Demek her konuştuğumuzda bunun için ağzında geveleyerek söylüyordu.

"Anladım."

Bir dakika... 'önem verdiğim kimseler' derken? Ben hayatına gireli bir iki hafta olmasına rağmen nasıl onun üzerinde bir önemim olabilirdi ki?

Yağmurun altında sırılsıklam olmamıza rağmen hala ayakta dikiliyorduk. "Neden burada dikiliyoruz?"

Düşünür gibi bakıp dudaklarını büzdü. "Bilmem. Yağmurun altında ıslanmak güzel bir his. "

"Ya hasta olursak?"

"İlaçlar bizi iyileştirir."

"Ama her hastanın tedavisi yoktur diye biliyorum." Gözlerime derin derin baktığında sıkkınca soluk verdi.

"Doğru biliyorsun."

Dudaklarımı düzleştirip gözlerimi kapadım. Birkaç saniye sonra açtığımda onun bedenine yağmurdan sırılsıklam olmuş siyah tşörtü ilgimi çekmişti. İçimdeki ses 'Çocuğu mu dikizliyorsun?'  Dediğinde utanmıştım. Her ne kadar kendi iç sesim olsada sanki dışarıdan birisinin de duyduğunu hisseder gibi utanmıştım. Onun ise yerdeki çimenin üzerinde ayak ucutla oynuyordu.

Kolundan turup onu eve doğru sürükledim. "Çok ıslandık hasta olmak istemiyorum."

"Tamam tamam gidelim." Diyip kıkırdadı.

Dil çıkarıp, "Başka şansın yok zaten." Dedim. Hızla eve doğru koşup kapının önüne geldiğimizde Altan zile bastı.

"Sen tek yaşamıyor muydun?"

"Artık tek değilim."

"Ki-" sözümün yarıda kalması kapıyı açan, bugün Altan'ın kuzenim diye tanıttığı ve benden özür dileyen çocuktu.

"Yine mi sen ya." Diye söylenerek içeriye  geçmem için yol vermeyen çocuğa dik dik baktım.

"Keşke kenara çekilsen."

"Pardon geç bakalım küçük hanım."

"Bana şu kelimeyi kullanmaktan kimse vazgeçmeyecek mi!" Diye hayıflandım.

Altan yapmacık sinirli haliyle çocuğun karnına vurup susturmayı tercih edip gülümseyerek bana baktı. "Sen onun kusuruna bakma. Bende kendisini daha yeni tanıyıp, ayarını bilmediğim için tepkilerini ölçemiyorum." Ters ters çocuğa baktı.

Dudağına hayali fermauar çekti. "Tamam abi sustum. Sen git odana üzerindeki tşörtü çıkar çabuk sırılsıklam olmuşsun." Bana dönüp baktığında ise ne diyeceğini düşünür gibi başını yana eğip dudaklarını büzdü. "Sende ıslanmışsın ama sana verecek kıyafetimiz yok elimizde."

Yaşamak İstiyorum (SİLİNECEKTİR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin