Hastanede yapılan işlemlerin ardından Ziya Bey helikopter ile hava alanına taşındıktan sonra uzun bir yolculuk ile beraber İstanbul'a gelindi. Tüm medya hava alanında yerlerini almışlardı. Herkes Seda'yı bekliyordu. Alınan güvenlik önlemleri ile beraber Seda, Salman, Nadir ve Ziya Bey helikopter ile İstanbul'un en iyi, tam teçhizatlı hastanelerinden birine nakledilirken Ziya Bey'in uyanmaya hiç niyeti yok gibiydi. Her şeyden habersiz uyumaya devam ediyordu.
Ziya Bey'in hastaneye yatırılışının ardından Seda ve Salman eve dönüş yoluna çıktılar. Eve geldiklerinde Ebru Hanım gözyaşları içerisinde kızını karşıladı ve kızına sımsıkı sarıldı. Seda odasına çıkıp banyosuna yöneldi. Uzunca bir duşun ardından pijamalarını giyip yatağına uzandı. Fazlasıyla yorgundu, mutsuzdu ve dinlenmeye ihtiyacı vardı.
Ebru Hanım, eve gelen ek korumalardan biri ile beraber hastaneye eşinin yanına gitti...
*
Neredeyse akşam olmak üzereydi. Hava İstanbul da henüz daha soğumamıştı ama klasik olarak erkenden kararmaya başlamıştı. İklimlerin ne ara bu denli değiştiğinden habersizdi. Yataktan kalktığında titrediğini fark etti. Saçlarını, saç kurutma makinesi ile kuruttuktan sonra üzerine bir ceket alıp odasından ayrıldı. Ağır aksak indiği merdivenlerin ardından eve baktı. Evin ne kadar sessiz ve boş olduğunu fark etti. Direkt olarak mutfağa yöneldi.
Dolaptan çıkardığı yumurtaları bir kaba kırdıktan sonra, yine dolaptan çıkardığı ve şipşak doğradığı, kırmızı biberle domatesi beraber karıştırdıktan sonra tavada kızmış olan yağın içerisine attı. Çeşitli baharatlarla beraber karıştırıp yumurtaların iyice piştiğine emin oldu. Tavanın içerisindeki omlet tarzı sebzeli yumurtayı tabağa boşalttı. Ekmek teknesinden ekmeği alıp masaya koydu. Dolaba yönelip dolaptan süt kutusunu aldıktan sonra sütü hafif ocakta ılındırdı. Bardağın içerisine önce salebi atıp ardından da sütü koyduktan sonra, çatal ve kaşıkla masaya gelip oturdu.
Şişmiş olan gözleriyle masaya bakarken ağlamaya başladı. Karnı aç olmasına rağmen yemek yemekte istemiyordu ve babasını düşündükçe lokmalar boğazına diziliyordu. Babası bir çok kez ölümden dönmüştü ama bu seferkinin farklı olduğunu hissediyordu. Üstüne binen yükler yüzünden nefes alamıyordu ve tüm bunlarla başa çıkamıyordu. Hıçkırıkları mutfağı doldururken içeri giren Salman, karşısına geçip oturdu.
"Kaşık kadar yüzün kaldı Seda. Yemen gerekiyor."
Akşam yemeğine az kaldığı için ardından giren Selma, durumu görünce direkt olarak Seda'ya sarıldı.
"Ah kuzum benim. Seslenseydin ya ben hazırlardım."
Seda burnunu çekip başını çekti ve Selma'ya baktı.
"Zihnimi bir şeylerin meşgul etmesine ihtiyacım vardı Selmoş."
"Peki, o zaman, zihninin meşgul olmasına ihtiyacın olduğu gibi yemek yemeye de ihtiyacın var demi güzel kızım?"
"Öyle ama yemeyeceğim."
"Seda lütfen."
Salman neredeyse yalvaracak hale gelmişti. Sevdiği kadın günden güne eriyordu.
"Yiyemem."
"Yiyeceksin."
Ekmekten bir parça kopardı ve ekmekle yumurtadan bir parçayı baş parmağı ile bir araya getirdi. Seda'ya doğru uzattı.
"İstemiyorum."
"Ben anlamıyorum, istemiyorum. Yenecek bu."
"Salman..."