#10# buldum seni.

140K 10.4K 4.1K
                                    

not: Arkadaşlar, neyin ne şekilde yazılması gerektiğini gayet iyi biliyorum. Mesajlaşma olduğu için rahat ve esnek davranıyorum. Siz de kasmayın, okuyun, geçin. Eğer çok dikkat ediyorsanız böyle şeylere, diğer kitabıma beklerim. :)

Çıldıracağım artık, az kaldı.

ben seni çok sevdim.

Zil sesini duymamla birlikte kafamı sıradan kaldırıp gözlerimi ovdum. Kendime geldiğimde herkes sınıftan teker teker çıkıyordu, bu sırada çöp kovasının yanında Sedef denilen kız belirdi. Bordo beresi başındaydı yine, saçı yok muydu bu kızın? 

Ayağa kalkıp çantamı omzuma taktım ve ona doğru ilerlemeye başladım. "Selam," deyip onu beklemeden sınıftan çıktım. Arkamdan gelirken yetişti ve yanımda yürümeye başladı. "Selam."

Cevap vermeyip yürürken nerede konuşup program yapacağımız hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Dışarıdaki çardaklarda konuşabilirdik sanırım, bu düşünceyle çıkışa doğru ilerledim. O da yanımda bana yetişmeye çalışırmış gibi hızlı hızlı yürüyordu. Kapıdan çıkarken karşımda İzmarit'in dediği kız belirdi, Beren. Güvenlik kulübesinin yanında durup sanki birini bekliyormuşçasına kapıya doğru bakıyordu. O değildir ya, diye geçiştirip merdivenlerden inmeye başladım.

"Nerede program yapacağız?" dediği an durdum ve ona döndüm ani bir şekilde. Çardaklardan bir tanesini gösterip: "Sen şuraya geç, geliyorum ben," dedim. Gülümseyerek: "Pekâlâ," dedi. Sedef çardaklara geçerken telefonumu çıkardım ve Instagram'a girip İzmarit'e mesaj yazdım.

kutayharmanli: Neredesin sen şu an?

kutayharmanli: Herkesi sen sanıyorum lan

kutayharmanli: Kafayı yiyeceğim. (15.44)

izmarit: Kızı bekletme çardakta, hava soğuk.

izmarit: Ben eve gidiyorum. (15.45)

Kafamı telefondan kaldırınca Huriye Hoca'yı gördüm, merdivenlerden iniyordu elindeki dosya ve çantalarla. Hemen yanına koşup çantasını aldım elinden. "Arabanıza kadar götüreyim hocam," dedim ve gülümsedim. "İyi, al bakalım evladım." deyip gülümseyince az uzağımızdaki arabasına yürümeye başladık. Amacım yardım etmek değildi aslında, Huriye Hoca 11-B'nin sınıf öğretmeniydi. 

"Hocam," deyip duraksadım. Duraksamamla o da durdu ve yüzüme baktı merakla. "Bir şey soracaktım ben."

"Tabii evladım, söyle."

"Siz 11-B'nin sınıf öğretmenisiniz ya hani," dedim. Hoca gözlerime devamını sorgular nitelikte bakıyordu. "Sizin sınıfınızdaki Beren ve kardeşinin babaları hayatta mı hocam? Biliyorum, özel bir bilgi fakat benim için de çok önemli. Sır olarak saklayabileceğimi biliyorsunuz," dedim tek nefeste ve ani bir şekilde sustum.

Huriye Hoca aşağıdan beni iyice bir süzüp gözlüklerini düzeltti ve: "Kutay, evladım bunlar özel konular. Öğrencimin bilgisini paylaşmam doğru olmaz." dedi. Ardından: "Ama, sana güveniyorum. Kimseye demeyeceğini de biliyorum. Evet," diye ekledi. Ve nefesini sıkıntıyla verdi. "Babaları vefat etmiş evladım. O yüzden Beren içine kapanık bir kız."

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Sanırım, bulmuştum. İzmarit Beren'di. O yüzden öyle bakıyordu yüzüme. "Teşekkür ederim hocam," dedim üzüntüyle. "Aramızda kalacağına emin olabilirsiniz. Amacım onun gururunu kırmak değil, bu yüzden size sordum."

Huriye Hoca gülümseyip omzumu sıvazladı: "Biliyorum evladım, biliyorum," deyip elimdeki çantasını aldı ve arabasına bindi. O uzaklaşırken telefonum titremeye başladı. Cebimden çıkartıp ekranı aydınlattım.

izmarit: dondu kız dondu. (15.50)

kutayharmanli: buldum seni. :)

izmarit: nE

izmarit: ne

izmarit: nasıl

izmarit: nasıl buldun

görüldü, kutayharmanli. (15.50)

Telefonu cebime atıp çardağa ilerlemeye başladım. Sedef'e baktığımda çardakta öylece oturmuş ellerini dizlerinin arasına sokmuştu. Kış aylarındaydık, üşürdü tabii kız. Beklettiğim için pişmanlık duyarak yanına ilerledim. Çardağa varınca hızla ayağa kalktı ve bir şey dememi bekliyormuşçasına gözlerime bakmaya başladı. "Kusura bakma, beklettim."

"Sorun değil," diyerek gülümsedi. Şu an program yapabilecek durumda değildim, aklım Beren yani İzmarit'teydi. "Şey, hava soğuk. İstersen sen bana numaranı ver, akşam konuşalım. Hallederiz," dedim.

"O-olur," dedi hızla. Cebimden telefonumu çıkartarak ona uzattım, üşümüş elleri ile kavradı telefonu. Elleri incecikti, yüzük takıyordu. 

Aklımda beliren dünkü konuşma sırasındaki yüzükle duraksadım. İyice paronayak olmuştum. İzmarit Beren miydi, Sedef miydi? Bu neydi Allah aşkına böyle? Resmen bulmaca çözüyordum. Sinirlenmiştim. Elleri de benziyordu dün gördüğüm ellere. Numarasını girip kendisini kaydedince telefonu bana uzattı. 

"Evin uzaksa, bırakayım. Hava erken kararıyor," dedim. Belki konuşursak, daha iyi bir sonuca varabilirdim. 

"Uzak ama sorun değil. Ararım, almaya gelirler beni." 

"Baban mı?" dedim. Gözlerini ani bir şekilde kaldırıp bana baktı. Ona bu soruyu sormam çok saçma olmuştu, hangi insan birine babasını sorardı ki? Hem de durup dururken? Cidden saçmalıyordum, merak duygusundan ne yapacağımı şaşırır hale gelmiştim. 

"Hıhı, babam," diyerek gülümsedi Sedef. Babası hayattaydı, yani İzmarit Sedef olamazdı. Ama o yüzük? Ya Beren? Sikeyim böyle durumu ya.

"Ben gidiyorum o halde," deyip gülümsedim ve ilerlemeye başladım. Arkamdan: "Görüşürüz." diye mırıldandığını duydum. Sinirliydim. Ama İzmarit'e kızamazdım, kırılabilirdi. Kırılgan bir yapıya sahipti sanırım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Cebimden bir sigara çıkardım, dudaklarıma götürüp yaktım. 

Bu sırada telefonum titredi, yine o olmalıydı. 

izmarit: eve gittin mi? (16.05)

Arkamı dönüp Sedef'e baktım. Telefonla konuşuyordu, babasını aramış olmalıydı. İzmarit Sedef olamazdı, peki ya Beren? Beren... Her şeyiyle uyuyordu.

ben seni çok sevdim.

Beren? Sedef? Bir başkası? :)

İZMARİTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin