*** Yusuf***
Adımlarım son bulup nefes nefese kaldığımı hissettiğimde kaldırıp başımı nerede olduğuma bakıyorum. Tabii yine kürkçü dükkanındayım işte... Rumeysa ile sevdamızın filizlendiği yer, babamın sahaf dükkanından başka bir yer değildi. Çocukluğum da ergenlik yıllarımda bu dükkanda geçmişti. O zamanlar da hayalim asker olmak olsada okuldan arta kalan zamanlarda kendimi burada buluyordum. Kitaplar benim kaçışım, sığınağıdı belki de. Ama Rumeysayı burada kitap seçerken gördüğüm o hafta sonundan sonra daha çok onu bir daha görebilme umudu ile gelir olmuştum. Onun da tıpkı benim ona sevdalandığım gibi bana sevdalı olduğunu öğrenmem iki koca yılımı almıştı. Rumeysa herkesten farklıydı, o kadar güçlü bir kızdı ki gözümde ama aynı zamanda bir o kadar da kırılgan, narin bir zambak. Ailesini çok küçük yaşta kaybetmiş ve yetimhanede büyümüş olmasına rağmen kendi ayaklarının üstünde duran edepli bir genç kız olmayı becerebilmişti. Üstelik oldukçada kültürlüydü. Aklıma gelebilecek her şey hakkında bilgi sahibi olması beni kendine oldukça hayran bırakmıştı. Ve nihayet iki sene sonra ona duygularımı açmayı becerebildiğim zaman benimle evlenmeyi kabul etmişti. Şimdi yine o günlere dönmeyi o kadar isterdim ki. Heyhat ne yazık ki geçmiş geri getirilmiyor işte. Rumeysayı geçmişte bırakmam da mümkün olmuyordu annemde bunu bir türlü anlamıyordu ne yazık ki oysa sevda ne demek bilirdi annem. Ona bile anlatamıyorum ki ben kendimi...
Düşüncelerin daha fazla beni boğmasına izin vermeyerek kapıyı açıp sahafa giriyorum.
" Selamın aleyküm."
" Oooo yeğenim gelmiş, Aleyküm selam aslanım hoşgeldin."
Babamın çocukluk arkadaşı Fatih amcanın elini öpüp sarılıyorum ardından o yerine geri dönerken ben de masanın önündeki rahat deri koltuğa bırakıyorum kendimi.
" Geleceğini söylemedi baban yeni mi geldin? "
" Evet amca dün akşam sürpriz yaptım, geleceğimi bacımdan başka bilen yoktu."
" İyi yapmışsın sevinmişlerdir, hele annen ne sevinmiştir. İnan sen yokken sürekli dilindesin. Yusuf diyor başka da bir şey demiyor. Baban da öyle tabi çok özlüyorlar seni. "
" Bilmez miyim amca bende onları çok özlüyorum ama işte görev bu, ne yapalım benim de mesleğim bu. "
" Haklısın evlat,haklısın. "
Muhabbet bitip bizi sessizliğe ittiğinde okuma köşesinde oturmuş ellerindeki kitaplara gömülen bir kaç genç yüze bakıyorum. Edebiyat denizinde kulaç atmaya öyle dalmışlar ki az önce konuşmalarımızdan bir haberler adeta. Az çok tanıyorum hepsini uzaktan da olsa... Bu sessizliği fırsat bilip raflara doğru ayaklanıyorum. Aradığımı nerede olduğunu bildiğimden hemencecik buluyorum şiir kitaplarının durduğu rafı, bir kaç tanesini çekip arkasına önüne ardından sayfalarına göz gezdiriyorum nihayet birini seçtiğimde Fatih amcanın beni izleyen gözlerine bakıp kitabı işaret ederek izin istiyorum. Geçip bir köşede sakince okumak adına, o da gülümseyerek başını sallıyor.
Ve bırakıyorum kendimi önce yumuşak minderlere ardından şiir diyarının sonsuz maviliğine...
📜📜📜
Ne kadar geçti bilmiyorum gözlerim yorulunca kitabı kapatıp başımı ardıma yaslıyorum. Şiir okumak hem beni sakinleştiriyor hemde düşüncelere itiyor anlamsızca... Beynimdekilerden kurtulmak isterken daha çok ses çıkmaya başlıyor sanki... Elif Şafağın da dediği gibi belki de benim de içimde bir koro vardır. İçimdeki sesler korosu... Minik minik farklı karakterlerde bir sürü ben vardır. Biri sakinleşip anneni kırdın derken öteki bangır bangır acılısın sen hala neden anlamıyorlar diye bağırıyordu belki... Hepsi de düşünce kuyusunu içine çekmeye çalışıyor belki de beni.
Şimdi olduğu gibi çoğu zamanda başarıyorlar bunu üstelik."Allahım sen yardım et."
" Bir şey mi dedin evlat."
Kurduğum cümleye aldığım cevapla irkilerek kapalı olan gözlerimi açtığımda babamla karşılaşıyorum. Ne kadardır orada durmuş beni izliyor bilmiyorum. Ayaklarımı toplayıp kalkmaya çalışırken o benden önce davranıp yerime oturmamı işaret ederken yanıma da kendi oturuyor. O sırada fark ediyorum ki Fatih amca yerinde değil uyudum mu acaba ben?
" Yok baba, sessiz bir yakarıştı yalnızca. Fatih amca nerede? Duymadım onun gittiğini senin geldiğini."
" Dalmışsın, normaldir."
Başımı sallıyorum yalnızca.
" Annene kızgın mısın hala?"
" Değilim, aslında kendime kızgınım. Belki de hata ettim baba hiç evlenmemeliydim Rumeysa ile hiç tanımamalıydım onu sanki benim yüzümden ölmüş gibi hissediyorum. Öyle de. Şimdi içimde kanayıp duran öyle bir yara var ki, anneme bile anlatamıyorum. "
" Canı veren de alan da Allahtır oğlum. Kendini suçlu hissetme Rumeysa kızımın ömrü o kadarmış Allah kaderini böyle yazmış seni tanımasa sanıyor musun ki ölmeyecekti? "
Doğru söylüyordu babam ama gönlüm buruktu yine de bir şey demedim.
" Bak oğlum sevgi ne demek iyi bilirim, annen de bilir. Bilir de ister ki kuruyup gitme yeniden sev, sev ki yeşillensin dalların gözlerine fer canına can olsun. Annen senin eriyip gitmene dayanamıyor oğlum bütün serzenişleri de onadır."
Babam konuştukça duruma hiç bu açıdan bakmadığımı anlıyorum. Evet eski ben değildim artık bir yanım hep eksikti. Aynadaki ben sanki ben değildim bunu biliyordum. Ama insan bir defa sevdi mi bir başkasına nasıl gönül verebilir. Gönül vermediği birine yoldaş olabilir mi?
" Zamana ihtiyacım var."
"Biliyorum oğlum, gelmeden annenle de konuştum. Bu konu sen istemedikçe bir daha açılmayacak merak etme. Hadi şimdi git eve de annenin gönlünü al."
Hevesle kalkıp ceketim uzanıyorum.
" Teşekkür ederim baba."
Babam böyle bir adamdı işte. Her zaman bizim evdeki anlaşmazlıklara çözüm bulan sorunları ortadan kaldıran o oluyordu. Bazen onun gibi olamadığım için hayıflandığım oluyordu. Yine de böyle bir babaya sahip olduğum için şanslıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir YUSUF Masalı ( Tamamlandı)
RomanceO ne güzel tehdit öyle, namazını kılmazsan evlenmem seninle!