*** Yusuf ***
Günlerden perşembe öğle namazı sonrası cami çıkışında eve gitmek yerine daha fazla dayanamayarak ilçe mezarlığına gidiyorum. Mermerden yapılmış sütunların altındaki büyük demir kapının önünde dikelmiş yıllar sonra ilk kez buraya geliyor olmanın sızısını yaşıyorum. Rümeysanın defin işleminin ardından buraya sadece bir kaç kez gelmiştim, sonrasında ise kaçmak daha kolay gelmişti. Böylece kendimi onun ölmediğine ve ayrı kalmak zorunda olduğumuza daha kolay ikna edebilirdim ama öyle olmadı elbette. Doğan her gün ve batan her gece artık onun bir daha gelmeyeceğini yüzüme vuruyordu adeta. Kapının hemen yan tarafında tezgah açmış çiçek satan çingene ile göz göze geliyoruz bir anda. Oturduğu tabure ne kadar alçak olsa da yine de bacak bacağa çelmiş çelimsiz kadın elindeki çekirdeği çitlerken çekinmeden beni süzmeye devam ediyor. Aslında onun bu umarsız hali hoşuma gidiyor o anda keşke ben de onun gibi olabilsem diye geçiyor içimden.
Bir kaç saniyelik bakışmanın ardından tezgahın önüne varıp yavaşça göz gezdiriyorum.
" Oşgelmişsin abem, ne vereyim? Angi çiçekten istersin? Gül, papatya, karanfil..."
Çiçek alacağımı anlayınca elideki çekirdeği belindeki keseye savuşturup hızla kalkıyor yerinden, tüm çiçeklerini saymaya girişiyor bir anda. Oysa benim aradığım tek bir çiçek var içlerinde.
"Hoşbuldum, Nergisiniz var mı acaba?"
" Olmaz mı bea, emen vereyim."
Hemen yanında duran minibüsün açık arka kapısından uzanıp büyük boya kovasının içinde ıslanmış halde satılmayı bekleyen Nergis buketlerinden birini alıp uzatıyor.
"20 lira."
Cebimden çıkarıp uzatıyorum parayı alıp anında atıyor göğsünün arasındaki boşluğa ve sonra yeniden yerine geçiyor vakit kaybetmeden. Aynı umarsızlıkla çekirdek çiğnemeye başladığında bende demir kapıyı itip mezarlığın içine giriyorum.
Soğuk mermerlerin arasından geçerken kalbim de buz tutuyor sanki. Huzursuzca hızlandırıyorum ayaklarımı ta ki varacağım yere gelene kadar. Rümeysanın mezarına sadece bir kaç adım kala durup uzaktan bakıyorum. Vazgeçip geri dönmek istesem de soluklanıp aradaki boşluğu kapatıyorum.
" Selamın aleyküm hatun."
Cevap vermesini beklercesine dikiliyorum ayakta ama ne bir ses veriyor ne de soluk. Belki de ziyaretine gelmedim diye kızgın bana ama ben yine de yüzsüzce ayak ucundaki mermere ilişiyorum.
" Özür dilerim, gelemedim. Anlamanı beklemiyorum senden belki de sen olsan benim gibi yapmazdın. İri yarı güçlü bir adam gibi görünsemde çocuk gibi olduğumu en iyi sen bilirsin. Seni böyle görmekten kaçtım Rümeysam. Sandım ki mezarına gelmezsem ölmüşsün gibi olmaz, hani bir yere gitmişsin de dönecekmişsin gibi hissederim diye düşündüm. Kaçtım buraya gelmekten. Ama olmuyor bak yollar döndü dolaştı bu soğuk mermerin başına getirdi beni sanki cevap verecekmişsin gibi konuşuyorum bir de üstelik. Belki de kafayı yemeğe başlamışımdır ne dersin? Zaten hep kaçık olduğumu da söyleyen sen değilmiydin? Eh be hatun... "
Kelimeler boğazımda koca bir yumruk oluşturduğunda dökülen gözyaşlarımın arasında zorla yutkunuyorum.
" Seni çok özledim."
Mezar taşına dikiyorum gözlerimi hala bir cevap bekliyorum belkide ama gelmiyor o cevap. Nihayet cebimden Yasin kitabını çıkarıp açıyorum.
"Bismillahirrahmanirrahim. * Yâsîn * * VeI Kur'ân-ı ı hakîm *İnneke IemineI mürseIîn. *AIâ sırâtın müstakîm. * TenzîIeI azîzirrahîm...
...Sadakallahülazim. "
Okumam bitince kitabı yeniden ceketimin iç cebine koyup yerimden kalkıyorum.
" Affet hatun gitmem gerek, Rabbim bize merhameti ile muamele etsin. Cennette buluşmak üzere inşallah. Allaha ısmarladık."
Arkamı dönüp gelişimin aksine bu kez omuzları çökmüş bir ben olarak yavaş adımlarla çıkışa ilerliyorum. Uzun zamandır ziyarete gelmiyor olmamın pişmanlığı kalbimi sızlatıyor. Yine de buraya gelirken ki adam değilim belki de artık, kabul ediyorum sevdiğim kadının bu dünyadan göçüp gittiğini ve bir daha ancak öteki dünyada ona kavuşacağımı... Ve geçiyor seneler sevdiklerimiz sofradan eksilmiş olsalarda... Belki de haklı annem ölenle ölünmüyor. Sevda kutsal bir olgu, kıyaslanamaz sevgi olsada kayıplar sadece eşini vermekle olmaz ki. Annem de kaybetti sevdiklerini... Annesi, babası , teyzesi, eniştesi... Herkes eksildi bu hayatta bizde eksilmeye mahkumuz tıpkı bizden sonrakilerin biz gittikten sonra eksileceği gibi... Hayat devam ediyor elbette eksikte olsa bir yanın... Keşke diyorum yine de o saldırıda bende ölmüş olsaydım sevdiğim kadınla beraber... Bu acı bana fazla geliyor bir kez daha nefessiz kalıyorum. Kabul ettim Yarabbim sevdiğim kadını benden önce aldın yanına benim de imtihanım buymuş demek ki. Öyle ise alışacağım Rümeysanın öldüğüne ve hayatın onsuz devam edebileceğine. Çünkü biliyorum bu da senden geldi tıpkı tüm güzel şeylerin başımıza geldiği gibi...
Demir kapının çıkışında yine çingene kadınla yüz yüze geliyoruz. Yavaşça başımı eğip kaldırımdan yola atlamak için kenara geliyorum. İleriden gelen arabayı görünce duraksıyorum.
" Abe şopar bakasın hele."
Çingene kadına dönüyorum yeniden.
"Bana mı seslendiniz?"
" Sana ya, çok acı çekmişsin alinden areketinden anlarım bea. Gel fal bakayım sana benden ha sipali istemem."
" Sağol ama ben inanmam fala, hem günah zaten istemem de."
"Eh sen bilirsin o zaman."
Başımı sallayıp yeniden yola dönüyorum. Boşluktan faydalanıp yolu atladığımda bir kez daha sesleniyor çingene kadın belki de kendini tutamayarak.
" Şopar abim çok mutlu olacan yakın zamanda aşık olacaksın, Menekşe dediydi dersin."
Gülümseyerek başımı sallıyorum bu fal bakma meraklısı kadına, başka da bir şey demiyorum. Ne de olsa inanmıyorum fallara...
Oysa görmediğimiz tesadüflerle doluydu hayat...
Çingene kadınla karşılaşmam bir tesadüftü belki de...
Yıllar sonra buradan çıkarken teslimiyete sarılmam...
Ve çingene kadının sözlerinden sadece birkaç ay sonra başka bir kadını sevmem...
Tesadüftür bundan bir sene sonra asla evlenmem derken bir kez daha evlenmem...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir YUSUF Masalı ( Tamamlandı)
RomansaO ne güzel tehdit öyle, namazını kılmazsan evlenmem seninle!