*** Yusuf***
Bursaya ailemi ziyarete geleli henüz kırk sekiz saat bile olmamıştı ama annemin evlilik konusundaki ısrarları ne yazık ki son gaz devam ediyordu. Her konuda anlayışlı davranan bu kadın nasıl oluyor da evlenmem konusunda bu kadar anlayışsız oluyordu anlamakta güçlük çekiyorum. Çok değil yalnızca üç yıl önce neler yaşadığımı kendi gözleri ile görmüştü. Ne kadar acı çektiğimi bildiği halde aynı ateşe beni tekrar atmak istemesini anlayamıyorum.
" Oğlum vallahi çok güzel kız bir tanış."
" Anne lütfen artık kapatalım bu konuyu, Rümeysadan sonra bende kendimi aşka kapattım. Ben aynı şeyleri yaşayamam. Anla beni lütfen."
" İlelebet bekar mı kalacaksın böyle oğlum, ölenle ölünmez."
Bu ısrar beni artık çileden çıkarmaya başlamıştı. Konunun kapanması için elimden geleni yapıyordum. Sinirlenerek annemin kalbini kırmaktan korkuyordum ama ne yazık ki annem konuyu yine uçurumun kenarına getirmişti.
" Ölünür anne ölünür sevdiğin kız senin yüzünden üstelik kollarında can verdiyse sen de ölürsün. Açma artık bu mevzuyu evlenmeyeceğim. Bir başka kıza daha mı aynı şeyleri yaşatayım. Asker adamın karısı silahıdır."
" Ama..." annemin ağlamaklı başladığı cümle babamın salona girmesi ile bölünüyor.
" Feyzan gitme oğlanın üstüne yarası geçmemiş anlaşılan o ki. Nasibinde varsa o istemesede bulur zaten. Neden bu kadar ısrar ediyorsun bende anlamadım. "
" Yaşa baba. "
" Heh baba oğul ittifak kuruyorlar birde, oğlumun mutlu bir yuva kurduğunu görmek babaanne olup torunlarımı sevmek benim de hakkım değil mi? Hem ne demişler çivi çiviyi söker ben görmüyormuyum oğlumun halini? İstiyorum ki bir aile kursun geçmişin gölgesinden kurtulsun ama anneniz kötü tabi bir daha da açmam ağzımı ne haliniz varsa görün. "
Klasik anne tribini atmıştı yine Feyzan sultan. Ama ne arkasından gidecek gücüm vardı ne bu konuyu sürdürecek. Annem odadan çıkınca bende kalkıp ceketimi kaptığım gibi evden çıkıyorum. Merdivenden inip hızla kendimi sokağa atıyorum. Sanki ne kadar hızlı yürürsem beynimdeki düşüncelerden o kadar çabuk kurtulacağımı sanıyorum. Heyhat yine de bir türlü o lanet olası günü aklımdan çıkaramıyorum.
3 yıl önce...
" Hadi Yusuf lütfen biraz şu kafede oturup dinlenelim, ayaklarım koptu vallahi."
" Aman çok yürüdün ya artık."
Alaycı tavrım Rumeysayı kızdırmış olacak ki sitemle dudak büzüyor.
" Ne yapayım minyonum ben üstelik senin gibi asker değilim ki alışık olayım. Yürürken bile sana yetişmek için koşmam gerekiyor. "
Haklı isyanına karşı daha fazla direnemeyerek tek kolumu beline sarıp kendime çekiyorum. Alnına minik bir buse kondururken huzursuzca kıpırdanıyor.
" Sokak ortasında ne yapıyorsun Allah aşkına, hadi gel benimle. "
Kendini kollarımdan kurtarıp elimden tutup beni kafeye sürükleyen karıma teslim ediyorum kendimi. Zaten başka türlü bir gram hareket ettiremez yerimden. Cam kenarında bir masaya oturduktan sonra gelen garsona siparişleri verip gönderiyoruz. Çevreme şöyle bir göz atıyorum.
" Ne işimiz var bizim burda hiç bize göre değil."
" Aman Yusuf bize ne milletten, bakıp durma onlara hem bizimde hakkımız değil mi yeniliklerden faydalanmak. Ne var yani bir çay içeceğiz şurada yalnızca."
Bu kez sesimi çıkarmadım. Biliyorum ki bu muhabbetin sonu küslüğe gidecek ve suçlu elbetteki ben olacağım. Garsonun getirdiği çayı alıp iki şeker sallıyorum içine ardından karıştırıp bir yudum alıyorum. Sabahtan beri kaynamaktan tadı bile kalmayan çaya ne kadar para ödeyeceğiz bakalım diye düşünüyorum. Rumeysa ise hiç oralı olmadan çayını yudumlarken keyifli keyifli dışarıdaki yeni gelen bahar gününü seyre dalıyor. Aslında kadınların ne kadar küçük şeyler ile mutlu olabildiğini o anda anlıyorum. O dışarıyı seyrediyor bende onu seyrediyorum. Ve her şey de o anda oluyor. Bir anda yükselen mermi sesleri ile ayağa kalkıp Rumeysayı yakaladığım gibi kendimizi yere atıyorum. Başını gövdemin arkasına almaya çalışırken beylik tabancamla gelişi güzel mermi savuruyorum. Neden sonra sesler kesilip adamlar kaçıyor nihayet. Yerden kalkmak için yeltendiğimde o ana kadar ilk kez Rumeysanın tepkisiz yerde yattığını fark ediyorum. Ne kadar korksam da yüzüme baktığım anda o korkunç manzara ile karşılaşıyorum. Alnından süzülen kanın güzel yüzünde bıraktığı izi o anda fark ediyorum.
" Rumeysa."
Cevap vermiyor. Kendimi toparlayıp sarsıyorum. Cevap alamıyorum yine de. Tüm vücudumdan kanın çekildiğini hissediyorum sevdiğim kadın kucağımda o halde yatarken. Elimden bir şey gelmeyecek çaresiz göz yaşları dökerek feryat ediyorum yalnızca.
" Ambulansı arasın biri Allah rızası için arayın lütfen."
O sırada ileri masanın altında bir kadın çıkıp bize doğru koşuyor.
" Ben doktorum sakin olun."
Başımı sallıyorum yalnızca. Kadın Rumeysanın nabzını kontrol edip umutsuzca yüzüme bakıyor. Bense dilenircesine yardım etmesi için yalvarıyorum.
" Lütfen kurtar onu."
Bir kaç kalp masajı yapıp ardından suni teneffüs yapan kadını çaresizce izliyorum. Bir kaç kez aynı şeyleri tekrarladıktan sonra olduğu yere çöküyor. Ellerine bulaşan kanlardan gözünü ayırmadan konuşuyor.
" Üzgünüm, başınız sağ olsun. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir YUSUF Masalı ( Tamamlandı)
RomanceO ne güzel tehdit öyle, namazını kılmazsan evlenmem seninle!