*** Feyzan***
Ali'm, annem ve babamın yadigarı göz bebeği kardeşimle yine anne ve babamın mezarının yanı başında oturmuş Yasin suresini sessizce mırıldanıyorum. Okudukça yüreğim ferahlamış olsa da kitabı kapatıp sevdiklerimin sıralanmış mezarlarına bakınca içimi yine bir hüzün kaplıyor. Birer birer toprağa vermiştik hepsini, teyzem ve eniştem de yine onların yanında yerini almıştı. Kalanlar için acı çok uzun sürmüyordu. İnsan oğlu her şeyi kabullenip dünyaya dalıyordu yine.
" Nerdesiniz? Öyle çok ihtiyacım varmış ki size. Bitmiyor bu dünyanın derdi çilesi... Şimdi de bir hastalık geldi Hümeyramı buldu. Ne yapalım kader elbet, derdi veren Allah dermanını da verir. İsyan etmiyorum haşa ama yoruldum işte. Öte yandan ne tatlı da geliyor şu yalan dünya."
İç çekişimin ardından cevap bekler gibi susuyorum ama gelmiyor beklediğim cevap. Yavaşça kalkıyorum yerimden, toz olan pardesümü temizliyorum. Yanımda sessizce bekleyen kardeşimle ağır adımlarla uzaklaşıyoruz hiç vedalaşmayı beceremediğim sevdiklerimden.
Mezarlığın kapısına park ettiğimiz araban binip evin yolunu tutuyoruz. Göz yaşlarım kalbimin sıkıntısını ele verircesine akmaya devam ederken kendimi olabildiğince teskin etmeye çalışıyorum. Biliyorum bizler ne kadar güçlü ve mutlu olursak bu Hümeyramın ruh halini de etkilediği için hastalık sürecine faydası olacak. Tıpkı yıllar önce Yusufum küçücük bir çocukken ona nasıl mutluluk oyunu oynadıysak şimdi aynı oyunu kızıma da oynamamız gerekiyor. Tabi arada küçük bir fark var ne yazık ki. Hümeyra küçük bir çocuk değil ve herşeyin farkında. Düşünceler denizinde kaybolurken evin önünde buluyorum kendimi, ne kadar ısrar etsem de Ali bir an önce işe gitmesi gerektiğini söyleyince tek başıma iniyorum arabadan. Eve koşar adım girip, üstümü başımı değiştirip hemen üst kata çıkıyorum. Kapıyı açan dünürüm Mihrace hanım oluyor.
" Hoşgeldin bacım."
" Asıl sen hoş geldin dünürüm. Ne iyi etmişsin."
Birbirimizi kucaklayıp gizli göz yaşı döküyoruz ikimizde, neler döndüğünü az çok anlayan kızımın içeriden gelen sesi ile toparlıyoruz kendimizi.
" Ne yapıyorsunuz kapıda? Gelsenize."
" Geldik kızım, geldik."
Kanepede yarı oturur yarı yatar pozisyondaki kızımın yanına varıp önce yanaklarını ardından alnını öpüyorum.
" Hoş geldin annem. Ne iyi oldu böyle bir araya geldik. Bak hasta olmasam Mihrace annemin de geleceği yoktu. "
" Ah kızım, keşke böyle olmayaydı da ben yine gelmeseydim. Size hasret kalmak da zor ama şimdi seni böyle görünce içim yanıyor."
" Yapma böyle anne, çok kötü değil ki benim durumum. Hem bak görün kötü huylu bir şey çıkmayacak. Ben de rahat rahat doğumumu yapıp bebeğimi kucağıma alacağım."
" İnşallah kızım, inşallah."
" Ee dünürüm sen nasılsın?"
" Elhamdülillah kardeşim nasıl olsun işte bildiğin gibi, çok şükür halimize. Bir derdimiz Hümeyram oldu. Sen nasılsın? "
" Öyle dünürüm ne yapalım? Bu da bizim imtihanımız. Gelinimin de dediği gibi atlatacağız Allahın izniyle gönlünü ferah tut sen. İyiyim ben de çok şükür. Kızın başını bekliyorum işte."
Sohbet böyle uzayıp giderken kalkıp çay koyuyorum hep beraber içiyoruz. Az sonra öğle uykusunda olan torunum da uyanıp bizi şenlendiriyor. Ah beni kınalı kuzularım bilseler annelerinin derdini yüzleri güler mi hiç böyle?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir YUSUF Masalı ( Tamamlandı)
Roman d'amourO ne güzel tehdit öyle, namazını kılmazsan evlenmem seninle!