Her sonun bir başlangıcı, her başlangıcın bir sonu olduğu fani dünya...
Soğuk çarpınca yüzümüze
Kar taneleri yağınca üzerimize
Mutluluktan sarhoş olduğumuzu usulca hatırlat bize.
Güzel yüzlü kadın ellerini önünde birleştirerek rahatsızca kıpırdadı. Heyecanı yüreğine sığmıyor, yüzünden başlayıp ayak tırnağına kadar bedenini etkiliyordu. Bu gün büyük gündü. Bu günün adı vuslattı. Bu gün... Evleniyordu.
Kapalı kapıya son kez kirpikleri titreyerek baktı. Birazdan o kapı açılacak, kalbi görünecekti. Siyah takım elbisesiyle, her zamankinden daha çekici görünerek Hayal'e bulunduğu konumu bile unutturacaktı. Gri maviler bugün bir başka parlayacak, Hayal'in harelerinde yeşilin her tonunu barındıran güzel gözlerine karışacak ve büyülü bir an başlayacaktı.
Çok özlemişti. Özlem her dakika katlanarak artmış, yüreğini kor alevlere atmıştı. Nihayet bitiyordu. Birazdan kavuşacaklar ve bir daha hiç ayrılmayacaklardı. Karı koca olacaklardı. Bu düşünce heyecanını bir kat daha artmasına sebep olurken utançla başını eğdi. Çınar'ı artık kimse tutamazdı.
Çınar, kapının dış tarafında sabırla bekliyordu. Gerçi sabrı da dayanacak gücü de kalmamıştı artık. Bir an önce görmeliydi onu. Güzel yüzüne, güzel bakan gözlerine muhtaçtı. Yaşamak, nefes almak, yemek yemek, uyumak... Her şey onunla güzeldi. O varken dünya tozpembeydi. Güzelleştiriyor, sevdiriyor ve inanılmaz mutlu ediyordu. Nasıl yaptığını bilmiyordu Çınar. Sadece güzel gözlü kadına özgüydü. Bir tek o kalbine sızmayı başarabilmiş, kurumaya yüz tutmuş Çınar ağacına baharı getirmişti. Şimdi o ağaç daha bir görkemli, daha bir güzeldi. Eski halinden eser kalmamıştı.
--
Hayal'in iki kuzeni bir ay önceden başlamıştı işkencelere. Doğru düzgün ne zaman aşık olduğu kadınla baş başa kalabilmişti, hatırlayamıyordu. Evlilik kararı alınır alınmaz aile büyüklerine haber verilmişti. Tanışmalar, güzel sohbetler derken başlangıç güzel olsa da sonu Çınar için sıkıntılı bitmişti. Peşi sıra kısa süreli ayrılık gelmişti. Hayal'den uzakta geçen günler Çınar için hiç kolay olmamıştı. Ruh sağlığı son bir haftada iyiden iyiye bozulmuş, özlemi dayanılmayacak hale gelmişti. Bu da elbette onu katlanılmaz bir adam yapmıştı. Bir Onur bir de Allah bilirdi babasının o hallerini. Onu sakinleştirmek evlat vasfıyla genç adama düşmüştü. Ah, babası... Çocuk gibi davranmak da üstüne yoktu. Bir ay boyunca hangisi evlat, hangisi baba görevini yerine getirmişti, tartışılırdı.
Babasının zorla boynuna taktığı papyonuna acı çekiyormuş gibi baktı.
''Bu gün çok yakışıklı olmalıyız oğlum. Hayal ablanı alacağız.''demişti. Hayır, anlamıyordu. Papyonsuz da yakışıklı olamıyorlar mıydı? Boynunu sıkmaktan başka bir işe yaramıyordu ki. Genç adam nefes alamıyordu. Hem Hayal, kendisine her haliyle yakışıklı olduğunu söylemişti. Sıkıntıyla iç çekerek etrafına baktı. Babasının heyecanlı tavırları boğazını sıkan papyonunu unutturmuş, eğlendirmeye başlamıştı. Şu geçen bir ayda ömründen ömür gitmişti Onur'un. Hayal'in amcası düğüne kadar yeğenini kendi evinde kalması için ikna etmişti. Babası ne kadar karşı çıkarsa çıksın karar verilmişti.
Hayal de hiç istememişti gitmek... En iyi Çınar bilirdi gitmek istemeyeceğini. Başkalarının evinde, başkalarının gözetiminde yaşamaktan nefret ettiğini biliyordu. Bu yüzden fazlasıyla dil dökmüştü. Fakat Hayal, yeni yeni yakınlık kurabildiği bir aile ferdini kırmak istememişti. Belki de abisinin yokluğuydu onu en çok sarsan... Eksikliği en çok böyle zamanlarda hissedilirdi. Dile getirmese, haykırmasa da biliyordu Çınar. Sevmek zaten böyle değil miydi? Sadece sevmek değildi, sevdiğinin kalbini görmekti.