Yeni bölüm sizlerle... Keyifli okumalar dilerim. Bu bölümü ben çok severek yazdım. ❤
Beni instagramdan takip ederseniz daha kolay iletişim sağlayabiliriz canlarım. (nurakyol123)
İlk büyük kavgadan sonraki günlerde güzel gözlü kadın kaçma teorisini güzelce uyguladı. Normal şartlar altında kaçan kovalanırdı. Bu, ülke genelinin kabul gördüğü vazgeçilemez ve değiştirilemez kanunuydu. Gelin görün ki Çınar’ın davranışları kovalamaktan hayli uzaktı. Güzel gözlü kadına kırılmıştı. Fazlasıyla haklıydı da… Kendisiyle resmen alay etmişti. Aralarındaki bağın çok daha derin olduğunu düşünmüştü. Özel anlar paylaştıklarını ve birbirleri için değerli olduklarını da düşünmüştü. Belki de çok düşündüğü için başına bunlar gelmişti. Güzel yüzlü kadının güzel bakan gözlerine aldanmıştı. Hem… Üstüne gittiği zaman koca bir hiç elde ettiğini de gözlemlemişti. Onu serbest bırakmaya karar vermişti. Şimdilik her şey istediği gibi oluyordu. Hayal kaçıyordu, Çınar görmezden geliyordu.
O gece oğluyla birlikte uyumuşlardı. Çınar, oğlunu ilk kez uyurken görmüştü. Görüntüsü o kadar sevimliydi ki adama, güzel gözlü kadınla aralarında geçen tatsız kavgayı unutturmuştu. Oğlu, uykusunda dönerek kendisine iyice yaklaşmış, varlığını hissetmek istercesine koluna iki eliyle sımsıkı sarılmıştı. Gülümseyen Çınar, oğlundan gözlerini alamaz olmuştu. Sanki görmeyeli boyu uzamıştı Onur’un. Omuzları da gelişmişti. Daha bir dik duruyor, hızla büyüyordu. Sevgisi kalbine sığmıyordu toy babanın. İlk defa baba olduğunu hissediyor, ona göre davranıyordu.
O günün sabahına Çınar gözlerini yalnızlığa açmıştı. Güneş tam tepede rahatsız edici ışığıyla parlıyordu. Güzel gözlü kadın güneşin doğuşunu izlemek için sabahın köründe kapısına gelmemişti demek. Kalktı. Peki, oğlu neredeydi?
Yüzünü yıkadıktan sonra adımlarını mutfağa yönlendirdi. Seslerin geldiği taraf orasıydı. Oğlunu ve Hayal’i masada otururken buldu. Onur, kuru tostunu kemiriyordu ama mutlu görünüyordu. Güzel gözlü kadınla sohbete dalmıştı. Konu elbette oyunlardı.
Güzel gözlü kadın huyundan vazgeçmemiş, sabah kahvaltısını sağlıksız yoldan geçiştirmeye çalışmıştı. Birlikte geçirilen onca günün sonunda Çınar’dan hiç mi bir şey öğrenmemişti? Bir de ‘git’ diyordu. Açlıktan ölürdü be Çınar gitse!
‘’Günaydın…’’diyerek böldü onları. Biraz daha konuşmayıp düşünse delirecekti.
Güzel gözlü kadın varlığından rahatsız olmuş gibi yüzünü buruşturdu. Tostunu yemeye devam etti ama… ‘Günaydın Çınar.’demedi. Ters tepkiler veren, bir adamın kalbini ayakları altında ezen oydu. Suçlu olmasına rağmen böyle yapacaksa kendi bilirdi. Zaten ortada çözülecek sorunları kalmadığı için iletişim halinde olmayı gerektiren bir meselede yoktu. Dün akşam Çınar her şeyi açık açık anlatmıştı. ‘Bizimle gelir misin? Bizim için gelemez misin?’ demişti. Sonuç ne olmuştu? Kocaman bir hiç… Çınar teklif etmişti. Israr da etmişti. Hayal ne yapmıştı? Alay ederek ve ‘asla’ diyerek cevabını vermişti.
‘’Uyanmanı beklerken acıkmıştım. Hayal tost yaptı bana baba.’’diyen oğluna gülümseyerek baktı. Masaya yaklaştı fakat oturmadı. Güzel gözlü kadın bir tabak da Çınar için koymuştu. Tabağın üstünde tostu duruyordu. Elbette yemedi. Oturup onlara katılacak değildi. Tostuna garip bir ifadeyle baktı.
‘’Uyandırsaydın keşke. Bir tostla kahvaltı mı edilirmiş?’’diyerek hayıflandı. Güzel gözlü kadın tepkisizdi. Sessizce tostu yemeye devam ediyor, tabağından başka bir şeye bakmıyordu.
‘’Hayal’in tostu güzel baba.’’diyen oğlu daha dün tanıdığı kadını savunmaya başlamıştı bile. Yoksa… Oğluna da büyü falan mı yapmıştı? Elbette yapmıştı. Güzel gözleriyle bir kez bakması yeterdi. Karşısındakini kolayca etkisi altına alabilen, sonra… Boş vaatler vermekte beş yıldızı olan gözlere sahipti. Oğlunu da kandırmış olmalıydı. Bir kez bakması yeterdi zaten.
Geç fark ettiği ufak detayla kaşlarını yukarı kaldırarak oğluna baktı.
‘’Abla… Hayal abla. Senden kaç yaş büyük?’’diyerek küçük oğlunu uyardı. ‘Abla’ demeliydi. O ek nedense birden uçup gidivermişti. Fazla bilmiş oğlu babasına kurnazca baktıktan hemen sonra konuşmaya başladı.
‘’Abla demek içimden gelmiyordu. Söyledim, izin verdi. Ayrıca büyüyünce ben onunla evleneceğim baba. Teklif ettim, cevap vermedi ama evlenmek için daha çok büyümem lazım. Düşünecek vakti çok. Sonunda kabul edecek.’’
Şok olan Çınar bir oğluna bir güzel gözlü kadına baktı. Haydi canım! Ciddi olamazdı. Ciddi miydi? Oğlu gülmüyordu. Güzel gözlü kadın… Kızarmıştı? Evet, yanakları al al oluvermişti. İnanılır gibi değildi!
‘’Ne zaman bu kadar yakın olduğunuzu sorabilir miyim? Dün kavga ediyordunuz. ‘Çirkinsin’ demiştin.’’
Oğluna laf yetiştirirken buzdolabındaki kahvaltılıkları masaya dizmiş, kendine kısa yoldan sallama çay yapmıştı. Güzel gözlü kadın yediği ilk öğünde bile neskafe tüketiyordu. Bu yüzden sıcak su vardı. Masaya geçip oturduğunda oğlunun cevabını merak edip iyice kulak kabarttı. Kupasını eline alıp çayından bir yudum aldığı sırada küçük delikanlının sesi duyuldu.
‘’Aramızdaki sorunları hallettik. Artık benim sevgilim sayılır baba. Dikkatli olsan iyi edersin. Onu üzme.’’ Ağzına götürdüğü çayı püskürten Çınar hayretle oğluna baktı. Ciddiydi. Ah… Zamane çocukları! Babasının tarafını tutması gerekirken gidip dün tanıdığı kadına arka çıkıyordu. Üstelik evleneceğini söylüyordu. Küçük oğlu gerçekten çok hızlı büyüyordu.
‘’Özge’nin haberi var mı bu düşüncenden?’’diye sordu. Özge, oğlunun okuldaki sıra arkadaşıydı. Onur’un ilk aşkıydı. Bir cumartesi günü yanına morali bozuk geldiğinde, Çınar’a anlatmıştı. Kıza aşkını kibarca itiraf etmiş, tokadı yemişti. O gün ’Kızları anlamak zor iş Çınar amca.’ Demişti bilmiş bilmiş. Oğlu yaşına, bacak kadar boyuna bakmadan aşk işlerine karışıyordu.
‘’Özge tarih oldu baba. Maziye karıştı, haberin yok.’’
Laflara bak laflara…
Oğlunun saçını karıştırıp dağıttı.
‘’Bu çapkınlığınla ne yapacağız acaba? Kime çektin sen?’’
‘’Annem sana çektiğimi söyledi.’’
Bu sefer boğulan taraf güzel gözlü kadın olmuştu. Yudumladığı kahvesini kendini tutamayarak püskürtmüş öksüre öksüre canı çıkmıştı. Çınar atik davranarak güzel gözlü kadına bir bardak su getirmişti. Üstelik sırtına vurmuş, rahatlamasını sağlamıştı. Ne yaptığının farkına varınca elini hemen geri çekmiş, kendine kızmıştı. Böylece güzel gözlü kadınla sabahtan beri ilk kez göz göze gelmişlerdi. Parıltıdan, samimilikten yoksun bakışları içeride bir yerleri acıtmıştı. Kendini tutsa iyi olurdu. Hayal’in kendisini önemsemediği apaçık ortadaydı. Çınar da yapabilirdi. Onu önemsemediğini gösterebilirdi.
Güzel gözlü kadın kuru bir teşekkür etti. Allahtan bunu yapmayı akıl edebilmişti. Çınar başını salladıktan hemen sonra yerine geçti. Oğluna beden dilini kullanarak susmasını işaret etti. Neyseki ‘Neden susacakmışım baba?’ diyerek konuyu iyice deşmemiş, uslu uslu kahvaltısını yapmaya devam etmişti. Rahatlayarak nefes aldı. Küçük oğlu ortalığı karıştırmak konusunda da kuşkusuz bir numaraydı.
Kahvaltıdan sonra etrafı dolaşma amaçlı küçük bir geziye çıkmışlardı. Her gün yaptıkları yürüyüş artı bir kişiyle daha eğlenceli hale gelmişti. Aradaki soğukluk belirginliğini koruyordu. Onur sayesinde biraz üstü örtülüyordu sadece.
Küçük delikanlı ilgili bir tavırla etrafı süzüyor, babasına ve Hayal’e sorular sorup duruyordu. Çiçekler, ağaçlar, temiz hava, enfes manzara… Burayı çok sevmişti. Gidecekleri günün yaklaşıyor olmasından dolayı bir yanı mutsuzdu. Diğer yanı annesini görebileceği için mutluydu. Onu özlemişti.
Onur, Obur’la birlikte kah koşarak kah yerde yuvarlanarak oyun oynamıştı. Köpek çok sevimliydi. Arkadaş canlısıydı. Onur’a hemen alışmış, yanına gelip sürtünmeye, sevgi dilenmeye başlamıştı. Onur köpeğe bayılıyordu. Uzun tüyleri yumuşacıktı. Bir keresinde üzerine atlamıştı. O zaman biraz korkmuştu ama sonra ona da alışmıştı. Günün yarısını deliler gibi etrafta koşturarak, Obur’la oynayarak öldürdükten sonra evin yolunu tutmuşlardı.
Onur etrafta koşuştururken Hayal ve Çınar bir ağacın altında sessizliği bozmadan oturmuşlardı. Kimse konuşmaya yeltenmemişti. Onur’u izlemekle yetinmişlerdi.
Eve döndüklerinde Çınar oğlunu direkt banyoya sokmuştu. Onur’un üstü başı leş olmuştu. Ayrıca fena halde terlemişti. O kadar ‘koşma’ demişti. Dinleyen kimdi…
‘’Kocaman oldum ben baba. Tek başıma banyo yapabilirim.’’diyen oğluna önce şüpheyle dolu bakışlar yolladı.
‘’Annem izin veriyor.’’deyince ikna oldu, suyu ayarlayıp oğlunu yalnız bıraktı.
Banyodan sonra Çınar oğluna sıcak bir şeyler içirmişti. Ufak atıştırmalıklarla midelerini bir güzel doldurmuşlardı. Abur cubur konusu Hayal’den sorulurdu. Eh çocuklar da severdi zaten zararlı ne varsa. Çınar her ne kadar ‘Aşırı yenilmeyecek’ dese de takan olmamıştı.
Küçük delikanlı bir dakika bile susmamış, motoru su kaynatana kadar konuşmuştu. Babasıyla geçirdikleri günleri en ince ayrıntısına kadar anlatmıştı. Nasıl oyunlar oynadıklarını, babasını nasıl yendiğini… Önce oyunları sonra nasıl oynandıklarını bile anlatmıştı. Çınar bir yerden sonra dinlemeyi bırakmıştı. Dinlemek bile yorucuydu. Güzel gözlü kadın ise büyük bir sabırla ve ilgili tavrıyla oğlunu dinlemiş, araya girip yorum bile yapmıştı.
Daha sonra küçük delikanlı Hayal’e babasıyla birlikte oyuncak yaptıkları günlerden bahsetmişti. Bez bebekleri, maskeleri, bir keresinde yaptıkları amatör kar küresini, uçurtmaları ve çok daha fazlasını… O günleri özlediğini söyleyince Hayal’in beyninde ufak bir ışık yanmıştı.
‘’Annem dikiş dikmeyi severdi. Eşyalarının bir kısmı hala bende. Oradan bulacağınız malzemeler işe yarayabilir. Bodrumu karıştırabilirsiniz.’’dediğinde biri küçük olmak üzere iki adam işe koyulmuşlardı. Çınar, oğlunun ısrarlarına dayanamamıştı. Hem oyuncak yapmayı da özlemişti. Ayrıca beyninde bir takım kurnaz tilkiler dolanıyordu. Güzel gözlü kadın için bir oyuncak yapacaktı. Bir taşla iki kuş vurmuş olacaktı. Oğlunu mutlu edecekti, güzel gözlü kadına unutamayacağı bir ders verecekti.
Hayal onları yalnız bırakıp çalışma odasına çekildiğinde Çınar düşüncesini oğluna söylemişti. Küçük delikanlı da aklına gelen fikirleri söylediğinde zihinlerde küçük bir taslak bile oluşmuştu. Bodruma indiklerinde uğraşlar sonucu işlerine yarayabilecek malzemeleri bulmuşlardı. Çeşit çeşit kumaşların içinde kaybolan ikili hummalı çalışmaya girişmişti. Sonuç güzel olacaktı.
Saatler sonra Hayal’in odasına giden Onur, kollarında büyük uğraşlar sonucu yaptıkları oyuncakla kapıyı çalmıştı. Yaparken az ter dökmemişlerdi. Babası en ince ayrıntısına kadar düşünerek bu oyuncağı yapmıştı. Hayal’in beğenmesini umuyordu. Beğenmezse babası çok üzülürdü. Boyunun yarısı kadar vardı. Taşımakta ve önünü görmekte zorlansa da pes etmekten çok uzaktı. ‘Gir’ sesini duyunca harekete geçmiş, hızlı adımlarla içeri girmişti. Bilgisayarının başında oturan Hayal’in yanına kadar gitmiş, oyuncağı yan dönen kadının kucağına bırakmıştı. Genç kadın şaşkındı. Oyuncağı kendine doğru çevirdikten sonra uzun uzun baktı. Ellerinin değdiği bu oyuncak tıpkı kendisine benzeyen bir bez bebekti. Yeşil gözleri, sarı saçları, kıyafetleri… Şaşkındı. Çınar’ın işinde bu kadar iyi olabileceğini düşünemezdi. Hayal dahi edemezdi.
‘’Adını babamla Mutlu koyduk. Üzüldüğünde sarılıp mutlu olabil diye…’’dediğinde güzel gözlü kadının dolu dolu olan parlak yeşil gözlerinden iki damla yaş aktı.
‘’Teşekkür ederim.’’diyerek fısıltı gibi çıkan sesiyle güçlükle konuşmuş, devasa bez bebeğiyle birlikte küçük delikanlıya sarılmıştı. Başka ne diyebilirdi ki…
Her şey apaçık ortadaydı. Çınar denen şu adam açık açık ona ‘’Ben gittikten sonra çok üzüleceksin.’’diyordu. Bu oyuncağa ihtiyacın olacak. Baktıkça beni hatırlayacaksın ve daha çok üzüleceksin. Böylece beni unutamayacaksın güzel gözlü kadın…
Kapının küçük aralığından yüzünde tatlı bir gülümsemeyle kaçak göçek kadını izleyen Çınar, ondan vazgeçmenin hiç kolay olmayacağını anladı.Bölüm Sonu
Çınar'ın yaptığı oyuncak < 33 Tabii biraz daha amatör halini ve kalın kumaştan yapılmışını ve daha büyüğünü düşünün. : )))