(Medyada evde çalan şarkı var)
*****************************************************************
"She said: It's not now or never. Wait ten years, we'll be togetherI said: Better late than never, Just don't make me wait forever."
Müzik çalarımı durdurup kulaklığımı etrafına sardım ve çantamın içine attım. Bir elimde posta kutumdan aldığım faturalarım vardı. Bu yüzden çantamı tek elimle karıştırıp anahtarlarımı çıkardım ve evimin kapısından girdim.
Ayakkabılarımı çıkardım, çantamı portmantoya astım, anahtarlarımı kasenin içine bıraktım ve elimdeki zarfları mutfak masamın üzerine fırlattıktan sonra salonuma doğru ilerledim.
Burayı satın alalı 4 ay oluyordu. Kocaman bir evdi. Alt katta büyük, açık bir mutfak ve geniş bir salonla, spor aletlerinin bulunduğu camdan bir oda vardı. Aslında burayı kütüphaneye de çevirmeyi düşünmüştüm ama o an bilinçaltımdaki bir anı salonun büyük bir duvarını boydan boya kitap raflarıyla doldurmamı söylemişti. Ben de öyle yapmıştım.
Üst katta 3 yatak odası ve büyük bir banyo tuvalet vardı. Kendi yatak odam dışında diğer odaları doldurmamayı düşünmüştüm ama bir odayı misafir odası yapmak zorunda kalmıştım. Çünkü yıllar sonra ilk defa bir arkadaşım bana misafirliğe gelebilirdi.
Bazı insanların evlerine aşık olduklarını duymuşluğum vardı ve açık konuşmak gerekirse bu evi gördüğümde kalbimin hızlanmasını tam olarak bu kelimeyle tanımlayabilirdim.
Aşk.
Bu eve aşık olmuştum.
Muhtemelen ömrümün sonuna kadar yalnız yaşayacaktım ama yine de bu evi almadan ölseydim gözüm açık giderdi. Salondaki büyük pencerelere ilerleyip evimin bulunduğu tepeden önümde uzanan deniz manzarasına baktım. 4 aydır buraya bakmaktan asla bıkmamıştım. Sağ elimi pencereye dayadım. Yara izim parlak güneş ışığında pembe bir şekilde gözüme parlarken içimi çektim. Bu sefer kendimi daha çabuk toparlamıştım.
Diz üstü bilgisayarıma ilerleyip bir şarkı açtım. Mutfağıma girip dolabı açtım ve kendime akşam yemeği hazırlamak için malzemeleri çıkarıp tezgaha bırakmaya başladım. Bir yandan da şarkı mırıldanıyordum.
"It's better to feel pain, than nothing at all."
Aklıma Demir geldiğinde sebzeleri doğruyordum. Her gün, günde bir kaç defa aklıma geliyordu. Annesinin yaptığı son vurgundan sonra beni şehre geri getirmişti. Umutla ve beklentiyle bana bakarken bazı şeyleri söylemek zor olmuştu, muhtemelen kalbini kırmıştım ama yapılması gerekeni yapmıştım. Beni bekleyeceğini söylemişti. Yıllar geçse bile, ne olursa olsun beni bekleyecekti. Vadettiği şey buydu ama ben hiç bir zaman ondan böyle bir söz vermesini ya da beni beklemesini istememiştim. Ben tek başıma daha mutluydum. Elimi attığım her şey yanıyor, kuruyor ve parçalanıyordu.
Karların içinde haykırarak ağladığım günü hatırladım. Önüme fırlatılan dosyayı.
Gözlerimi sımsıkı yumdum. Bazı şeyler istemsizce gözümün önünde belirdiğinde onları durdurmaya çalışıyordum. Çoğunlukla başarısız oluyordum ama en azından çabalıyordum.
Hayat, bazı şeyleri unutmak ve devam etmekle alakalıydı. Geçmişe takılmakla değil.
Zehirli annesinden uzak olmak için elimden gelen her şeyi yapardım. İşte bu yüzden şehir değiştirdim. Döndüğüm her sokak köşesinde Aslı Hanım'la karşılaşma korkum olmayan bir şehrin küçük bir sahil kasabasına taşındım. Elimdeki bıçağa bakıp hesap ettim. Kaç ay olmuştu? Bu evi almadan 8 ya da 9 ay önce gelmiş olmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Hayalet II: Sessizlik (Tamamlandı)
General Fiction18.04.2019 Bazen konuşamazsın. Derin, yaşadığı şanssızlıklardan sonra kendine son bir defa huzurlu bir yaşam kurmaya çabalamaktadır. Evine gelmeye başlayan mektuplar bütün huzurunu kaçırana kadar bir süre bunu başardığını düşünecektir. İki Hayalet...