Damarlarımda bir şey dolaştığını hissediyordum. Sağ kolum sert bir maddenin içindeydi ve sol avucumda bir parmağın dolaştığını hissedebiliyordum. Demir mi buradaydı?
Gözlerimi kırpıştırıp zorlukla açmaya çalıştım. Görüşüm bulanıktı. Netleşmesi için gözlerimi yumup kendimi sıktım ama hiç bir şey göremiyor gibiydim. Gözlerim kapalı bir şekilde başımı yastığın üzerinde sağa sola salladım. Bir türlü ayılamıyordum. Avucumda gezinen parmak bir an durdu ve elini elimden çekti.
Nereye gidiyordu?
Bir sandalyenin zeminde çıkardığı sesi duydum ve yanımdaki her kimse ayağa kalktı. Göz kapaklarımı açmaya çalıştıkça üzücü bir biçimde başarısız oluyordum. Biri eğilip saçlarımdan öptü ve sert sakalların yüzüme sürtündüğünü hissettim. Bir kaç adım sesinden sonra odanın kapısı açılıp kapandı ve kendi başıma kaldım.
Kaç defa uyuyup uyandım, bilmiyorum. Uyanıyor gibi oluyordum ve sonra biri gelip bir şeyler yapıyordu, daha gözümü açamadan uyuyakalıyordum. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum.
Dezenfektan kokusu oldukça keskindi. Işık, kapalı göz kapaklarımı delip geçerek gözlerimi rahatsız ediyordu. Kendimi güçsüz ve ağır hissediyordum. Başımı sağa çevirmeye çalıştığımda bir kas kıpırdamasından öteye geçemedim.
Yavaş yavaş göz kırpmaya başladım, umutsuzca gözlerimi açmaya ve etrafımda neler olduğunu görmeye çalışıyordum. Kör edici ışık yavaş yavaş azalınca çevreme göz atabildim. Oda tertemizdi, temiz ve kasvetli. Tipik hastane yatağı ve bağlı olduğum makinenin düzenli bip sesi dikkatimi çeken ilk şeylerdendi. Duvar hastalıklı bir yeşil ve çarşaflar grimsi renkteydi.
Siyah saçlı bir erkek sol elimin üzerine alnını yaslamış kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. Boğazımdan bir inilti yükseldi, boğazım kupkuruydu ve susuzluktan ölüyormuşum gibi hissettim. Demir başını aniden kaldırıp yüzüme baktı ve hemen yatağın yanındaki bir düğmeye bastı. Elif odanın köşesindeki tek kişilik koltukta iki büklüm olmuş uyuyordu. Demir ayağa kalkıp üzerime eğildi ve saçlarımı okşamaya başladı. Yeşil gözleri kıpkırmızıydı ve göz kapakları şişmişti.
"İyisin," diye fısıldadı. "Ne olursa olsun bundan sonra seni yalnız bırakmayacağım. Bana bunu yaptıramazsın." dedi sesi boğulurken. "İyisin." Kafam karışmış bir halde bana fısıldadığı şeyleri dinledim. Sürekli beni bir daha asla bırakmayacağını, gerekirse kapımın önünde arabanın içinde yatacağını anlatıp duruyordu ki hemşire sonunda odaya girdi. Kapının açılma sesini duyduğunda Elif bütün kasları tutulmuş bir şekilde inleyerek uyandı.
Benim uyandığımı görünce hemen ayaklanıp yanıma geldi. Yüzünde hüzünlü bir tebessüm vardı. "İyi misin?" Başımı sallamakla yetindim çünkü konuşamıyordum. Hemşire koluma bağlı duran seruma bir şeyler yaptıktan sonra, odamdan çıktı. Elif endişeli gözlerle Demir'in elimi tutan eline bakıyordu. Koluma kan gitmiyormuş gibi hissediyordum. Elif anlamış olmalıydı ki eğilip Demir'in eline dokundu. "Kızın kolunu kıracaksın." dedi. Elif'i tanımasam hep böyle konuştuğunu düşünürdüm ama hayır, o hep böyle... tatlı ve sevecen konuşmazdı. Gözlerimi kapatıp yutkundum ve boğazımdaki kuruluğun geçmesi için uğraştım.
Etrafıma bakıp su aradım ve ayak ucumdaki masada bir sürahi durduğunu gördüm. Elif'le göz göze geldikten sonra gözlerimle sürahiyi işaret ettim ve beni anlamasını umdum. Demir Elif'ten hızlı davrandı ve "Su istiyor," dedi. Elif bardağa su doldururken doktor yanında iki polisle içeriye girdi. Demir o arada yatağımın kenarındaki düğmelerle oynuyor, yatağımı dikleştirmeye çalışıyordu. Belimdeki bütün kaslar sürekli sırt üstü yatmaktan dolayı sızlıyordu. Yatak yavaş yavaş dikleşmeye başlarken Elif suyla beraber yanıma geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Hayalet II: Sessizlik (Tamamlandı)
General Fiction18.04.2019 Bazen konuşamazsın. Derin, yaşadığı şanssızlıklardan sonra kendine son bir defa huzurlu bir yaşam kurmaya çabalamaktadır. Evine gelmeye başlayan mektuplar bütün huzurunu kaçırana kadar bir süre bunu başardığını düşünecektir. İki Hayalet...