Elif.

3K 223 60
                                    


Arabamla evime doğru giderken telefonu hoparlöre aldım."Efendim?" dedi işveli bir ses.

"Sıla?"

"Evet, kimsiniz?"

"Elif ben, liseden. Derin'in arkadaşı." Telefonun öteki ucunda derin bir sessizlik olduğunda suratıma kapadığını düşündüm, kırmızı ışıkta beklerken telefonun ekranına dokundum. Hayır, kapatmamıştı.

"Hatırladım. Neden aradın?" Her zamanki gibi arkadaş canlısıydı. Gözlerimi devirdim ve sağa dönerken sinyal verdim.

"Seninle konuşmam gereken bir şey var, buluşabilir miyiz?"

"Telefonda konuşalım," dedi. Bunu söylemesini bekliyordum zaten ama onun tepkilerini görmem lazımdı, onunla yüz yüze konuşmam lazımdı.

"Derin'le ilgili. Önemli, yüz yüze konuşmamız lazım." dedim ısrar ederek. Derin bir nefes alıp telefona ufladı. Yüzümü buruşturdum. Biriyle telefonda konuşurken mikrofona üflemesine inanılmaz sinir olurdum. 

"Tamam." Bir saat sonra buluşmak için sözleşip telefonu kapattık. Derin'le yıllar sonra tekrar kurduğumuz arkadaşlığın sağlamlığından emindim. Onu bir daha kaybetmek istemiyordum. Sıla, zaten Derin'i oldukça yaralamıştı. Onun zorla toparladığı iki gram güveni tekrar yıkmak istemiyordum. 

Derin bir nefes alıp gözlerimi kırpıştırdım. Ona yardımcı olmaya çalışıyordum ama neden Derin'e ihanet ediyormuş gibi hissediyordum?

Kafeye girince Sıla'yı kalabalığın içinde hemen fark ettim. Sıla öyle bir kadındı. Eskiden beri. Lisede sınıflarımıza dağılırken bile koridordaki o kalabalığın içinde başının etrafında bir hale varmışcasına parlardı. Hala öyle olduğunu görmek sinirlerimi bozsa da yüzüme zoraki bir gülümseme yerleştirip masasına oturdum. Kendine kahve söylemişti. Garson dibimizde bitince ben de bir kahve istedim.

"Dökül," dedi hemen. Canı sıkkın görünüyordu. Muhtemelen benimle harcadığı beş dakikayı bile boşa geçmiş sayıyordu. 

"Peki..." dedim kafamdakileri toparlarken. "Derin'e tehdit mektupları geliyor." Bekleyip en ince ayrıntısına kadar verdiği tepkilere baktım. Suratında tek bir kas bile oynamamıştı fakat gözlerinde bir şeyin değiştiğini görebiliyordum. Merak mıydı?

"Ee? Bundan bana ne? Onca yıllık arkadaşlığımızı bitiren oydu. Adamın teki öldü diye..." Gözlerini devirdi. "Bak, iki yıl önce falandı sanırım. Yılbaşında, bir restoranda gördüm onu. Kolunda lokum gibi bir adam vardı. Zengindi, kıyafetlerinden çok rahat anladım." Yerinde kıpırdanıp gülümserken uzun siyah saçlarını omzunun arkasına attı. "Her neyse, demek istediğim keyfi yerinde gibi duruyordu. Bunların benimle alakası ne anlamadım." Kahvesinden bir yudum alıp dudaklarını yaladı. Kırmızı ruju kahve fincanının etrafına bulaşmıştı. Bir sigara yaktı ve anında bir garson tepemizde durdu. 

"Hanımefendi, burada sigara içmek yasak. Kapalı alandayız." Sıla, adama 'bu ne cüret' dermiş gibi bir süre baktıktan sonra yasaların önüne geçemeyeceğini anladı ve içinden bir yudum aldığı kahve fincanının içinde söndürdü sigarasını. "İyi," dedi sert bir sesle.Boğazımı temizledim. 

"Mektupları senin yolladığını düşünüyor." Bunu söylediğimde, işte o zaman Sıla'nın dikkatini üzerime çekmiştim. Dudakları hayretle ayrılırken bir şeyler söylemeye çalıştı ama ne yalanlayabiliyor, ne de kendini savunabiliyordu. 

"Saçmalık!" dedi birden. Sonra, çekici kadın çizgisinden kaydığını fark etmiş olacak ki sesini yine o sakin tona çekip konuşmaya devam etti. "Ben böyle bir şey yapmam, hem, elime ne geçecek ki? Caner öldü zaten, kim onun ağzından Derin'e mektup yolluyor olabilir ki?"

İki Hayalet II: Sessizlik (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin