(Medyada bölümde çalan şarkı var.)
***********************
"Hanımefendi iyi misiniz?"
Gözlerimi açtığımda güneş ışığı bir bıçak gibi delip geçti. Elimi kaldırıp yüzüme süper ettim, tepemde bir adam dikiliyordu. Bu görüntü kafamda bir kaç anıyı canlandırsa da yattığım yerden doğrulup adama baktım. Sahildeydim. Kumların üzerinde.
Bütün gece burada mı uyumuştum?
"İyiyim," dedim adama. Görüşüm netleştiğinde yaşlı bir adam olduğunu gördüm. Muhtemelen sabah yürüyüşüne çıkmış, beni burada sere serpe yatarken bulmuştu ve endişelenmişti. Kafasını sallayıp garip bakışlar atarak yürümeye devam etti. Havlumu kapıp eve doğru yürümeye başladım. Dün gece yüzdüğümü hatırlıyordum ve saçlarımdaki tuz kalıntıları da bunun bir kanıtıydı. Sonra evimde gördüğüm silüeti hatırladım. Yan evlerden birine gidip yardım istemeyi düşünürken uyuyakalmış olamazdım herhalde değil mi?
Belki de öncesinde denizden çıkıp kumlara uzanmıştım ve uyuyakalmıştım. Evimdeki adamı da rüyamda görmüştüm, olamaz mıydı?
Hiç böyle hafıza kaybı yaşamamıştım daha önce.
Eve girdiğim an telefonumun çaldığını duydum ve hızlı adımlarla telefonuma gidip ekrana baktım. Arayan Demir'di.
"Dedemi araştırdım." dedi açar açmaz. "O olduğundan emin değilim ama garip davranışlar sergilediği kesin. Araştırma yapan adamım evindeki hizmetçisiyle konuşmuş ve dedemin çok gizemli davrandığından bahsetmiş." dedi. Tahmin ettiğim gibi olmuştu işte. O da torununun ölümünden beni sorumlu tutuyordu ve bana böyle mektuplar yollayıp yaşlı kıçıyla ne kadar korktuğumu düşünüp gülüyordu muhtemelen. "Dedenin adresini verir misin?" dedim etraftan bir kalem ve kağıt bulurken.
"Derin... Adamın evini basıp ne diyeceksin Allah aşkına? Ya bunları yazan o değilse? Ya da daha kötüsü, ya bunları yazan gerçekten oysa ve seni öldürüp arka bahçeye falan gömerse o zaman ne yapacaksın?"
"Arka bahçesinde gömülü olacağım muhtemelen," dedim düz bir sesle. "Adresi sen vermezsen ben bulurum, uğraştırma beni Demir, hadi." Derin bir nefes alıp verdi. "Şöyle yapalım, seni dedeme ben götüreyim. Birlikte gidelim."
Bir kaç saniye bekleyip düşündüm. Eh, Demir arabayı yeterince güvenli kullanıyordu ve dedesi beni öldürmeye kalkarsa ona engel olacağına da oldukça emindim. "Tamam," dedim kısaca.
"Vay be, bayağı çabuk kabul ettin. Öğleden sonra oradayım, hazırlan." deyip kapattı telefonu.
Hazırlanacaktım tabi ama nereye gittiğimizi gitmeden nasıl hazırlanabilirdim?
------
"So fake your death or it's your blame, and leave the lights on when you stay."
"Geldik," dedi Demir. Onu azarlamamı bekliyormuş gibi bir hali vardı. Koskoca adam direksiyonda eciş bücüş olmuştu.
"Ne demek geldik? Dedenle aynı şehirde yaşadığımızı ne zaman söyleyecektin? Yarım saat uzağımda olduğunu bilmeden mi yaşıyordum bunca zaman?" Benden kaçmak için kemerini çözüp arabadan atladı. Arkasından bakıp başımı inanamaz bir ifadeyle salladım. Beni resmen ayakta uyutmuştu. Adam belki de bunca zaman arabasına atlayıp kapımın önüne elleriyle bırakıyordu mektupları. Belki de gerçekten beni uykumda izliyordu ve benim ruhum bile duymuyordu. Derin bir nefes alıp emniyet kemerimi çözdüm ve büyük arabadan aşağı atladım.
Üzerimde siyah düz bir askılı tişört ve her zaman giydiğim dar kotlardan vardı. Ayağımdaki beyaz tenis ayakkabıları oldukça eskimişti ama ne kadar param olursa olsun ben böyleydim. Bir şeyi yırtılmadan atmazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Hayalet II: Sessizlik (Tamamlandı)
General Fiction18.04.2019 Bazen konuşamazsın. Derin, yaşadığı şanssızlıklardan sonra kendine son bir defa huzurlu bir yaşam kurmaya çabalamaktadır. Evine gelmeye başlayan mektuplar bütün huzurunu kaçırana kadar bir süre bunu başardığını düşünecektir. İki Hayalet...