Kayıp

2.8K 221 65
                                    


En kötü ağlama türü herkesin görebileceği türden değildi. Sokak köşelerinde, kıyafetlerimi yırtarak ağladığım zamandan bahsetmiyorum. Hayır, en kötüsü, ruhum ağladığında oldu ve ne yaparsam yapayım, rahatlatmanın yolu yoktu. Bir bölüm soldu ve ruhumun hayatta kalan kısmında bir çok yara izi oldu. Ben ve Caner gibi insanlar için, ruhumuz yaşamdan daha fazla yara dokusu içeriyordu.

Caner'in mezarını açıp orada hiç bir şey olmadığını gördüğümde ruhumdan bir parça kayboldu. Belki de ruhumdaki boşluk dolmuştu, bilmiyordum. Ne yapacağımı, nereye gideceğimi bilmiyordum.Bir insan buna nasıl tepki verirdi ki?

Sevdiğiniz birinin ölümü vücudunuzdan bir uzvunuzu kaybetmekle eş değerdir. En azından ben yıllarca bu durumu böyle görüyordum. Caner ölmüştü ve benim kolumu kesmişlerdi sanki. Kolumu ya da kalbimi. Peki ya sevdiğiniz biri öldükten sonra geri gelirse ne oluyordu? Kesilen kolunuzu yıllar sonra geri yerine taktırmaya çalışsanız vücudunuz nasıl bir tepki verirdi?

O an o boş tabutun içine kıvrılıp yatmak istedim. Kalbim parçalanıyordu. Elif kolumdan tutup ayakta durabilmem için bana destek oldu. Demir, düştüğü yerde kendi kendine bir şeyler mırıldanıyor, kendini ikna etmeye çalışıyordu.

"Bu olamaz, hayır. O öldü. Cesedini buradan çıkarmış olmalılar. Öyle yapmış olmalılar." Sonra ayağa kalkıp çamurlu elleriyle beni yakaladı. "Derin, bana bak. Seni elimden almaya çalışıyorlar. Caner yaşamıyor. Öldü o. Biri bunu kafanı karıştırmak için yapıyor!" 

Ellerinden kurtulup geriye doğru bir kaç adım attım. Kardeşinin tabutu boştu, aynı anneden olma kardeşi belki de hayattaydı ve onun düşünebildiği tek şey bunu, beni onun elinden almak için yapıyor olduklarıydı. Bunun artık ikimizle de bir ilgisi yoktu, bunu anlayamıyor muydu? Benim aklımdakileri Elif dile getirdi.

"Sen tamamen kafayı yemişsin. Bunun senin Derin'e olan sevginle ne ilgisi var?"

"Kes sesini," dedi Demir sıkılı dişlerinin arasından. "Derin'i elimden almak için yapıyorlar bunu ama izin vermeyeceğim." Bana dönüp ellerini uzattı. "Seni almalarına izin veremem. Beni bırakma lütfen." Dizlerinin üzerine çöküp ağlamaya başladı. 

Durumu bana Murat Bey'in halini hatırlatmıştı. O da Caner'le bizim beraber olmamamız gerektiğini söylerken bu şekilde önümde diz çökmüştü. Bu, bitik bir adamın enkazıydı.

"Ayağa kalk," dedim sert bir sesle. Başını iki yana sallayıp çamurun içinde ağlamaya devam etti. Bacağıma uzandığında geriye doğru bir adım attım. "Ayağa. Kalk."

"Tüm çabalarımın sonucu bu olmamalıydı." dedi kısık sesle.

Elif tüm bu olanlardan bıkmıştı. "Demir, lütfen. Mezarlıkta değil de, başka bir yerde kriz geçirebilir misin? Burası tüylerimi diken diken ediyor ve açıkta duruyoruz!"

"Tüm bunları beni sevmen için yaptım!" diye bağırdı Demir kafasını kaldırıp. Elif de ben de korkuyla irkildik. "Tamam, belki biraz ileri gittim ama bana dönmeni sağladı değil mi?" dedi düşmüş göz kapaklarının arasından bana bakarken. Çimen havuzu gözleri kızarmıştı. Onun için üzüldüm. Onun için o kadar üzüldüm ki neredeyse karşısında diz çöküp kucağına kıvrılacaktım. Sonra onu hiç bir zaman affedemeyeceğim cümleyi kurdu.

"Sana o ilk mektubu yolladığımda hemen beni aramıştın. Çünkü ben senin sığınacağın limanındım! Bunu sen de biliyorsun!"

Karnıma yumruk yemiş gibi iki büklüm olup bir kaç adım gerilerken Elif'in ağzından bir inilti kaçtı. O da benim ihanete uğramışlık hissimi paylaşıyordu. Bana düpedüz yalan söylemişti. Daha dün sabah, odama geldiğinde bana, 'Senin güvenini boşa çıkaracak bir şey yapmadım' demişti gözlerime baka baka. 

İki Hayalet II: Sessizlik (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin