Onu buldum.Onu öyle bir buldum ki, kalbim yangın yerine döndü. Önce onu takip ettirdim. Fotoğraflar yeterli gelmedi. Onu görmeliydim. Onu görmeliydim ama ona dokunmamalıydım. Hayatını mahvettiğim o kadar belliydi ki. Her şeyi mahvetmiştim. Onu parçalamıştım ve o parçalarını birleştirip kendini toparlayamıyordu bile. Binlerce parçaya bölünmüş ,tuz buz olmuştu.
Mutsuzlukla dümdüz bir çizgi halini almış dolgun dudaklarının neşeyle kıvrıldığı zamanları hatırladım. Kalbim acıyla sızladı.
Ölmeyi hak etmiştim.
Ölmeliydim ama bir şekilde ölmemiştim.
Tam 6 ay uyutmuşlardı beni. Kendi ellerimle açtığım yaranın kapanması 6 aylarını almıştı ve dikişleri açabileceğimden korkarak beni ilaçla komaya sokmuşlardı. Dedem mahvolmuştu, kimse yaşadığımı bilmiyordu, bu dünyada Caner Çetin diye biri yoktu artık. Kendi mezarımı bile ziyaret etmiştim.
Dedem evden çıkmama çok büyük olay çıkararak itiraz etmişti. Konuşamadığım için derdimi anlatamayacağımı ve dışarıda tek başıma kendimi koruyamayacağımı düşünüyordu, bu yüzden beni bırakmak istememişti ama ben çıkmıştım işte.
Akşam karanlığı çökmüştü, hava buz gibiydi ve işte Derin, apartmanından çıkıyor, markete doğru gidiyordu. Ayda bir defa çıkıyor, çok az erzak alıyor ve eve geri giriyordu.
Günlerdir apartmanının karşısındaki kaldırımda onun evden çıkmasını bekliyordum. Şikayetçi değildim, yıllarca bile bekleyebilirdim. Sadece kokusunu duyacak kadar yaklaşsam yeterdi.
Kafasında bir bere vardı ve beyaza yakın saçlarını örgü yapmıştı. Saçlarına dokunduğum ilk zamanı hatırlayarak karşıya geçtim ve peşine takıldım. Ellerim ceplerimdeydi. Gözlerimde akşam saatlerinde olmamıza rağmen güneş gözlüğü vardı ve montumun kapşonunu başıma geçirmiştim. Atkımı burnuma kadar dolamıştım ama yine de içimde bir parçam dönüp bana bakacağından ve beni bir şekilde tanıyacağından korkuyordu.
Karşısına çıkamazdım.
6 ay komada yatmış, sonraki 3 ay boyunca hastanede yaşamıştım. Çünkü sürekli yatmaktan dolayı kaslarım erimişti ve yürümekte bile güçlük çekiyordum. Bir bebek gibi yürümeyi en baştan öğrenmiştim. Hastaneden çıkıp eve gittiğim ilk gün amacım, Derin'i bulmak, onu yanıma almak ve ne olursa olsun onu bırakmamaktı. Ne istediği umurumda değildi. Gerekirse onu kaçıracaktım, tek isteğim yanımda olmasıydı.
Adımlarımı hızlandırarak ona iyice yaklaştım. Cebimdeki ellerim seğiriyor, ona dokunmak için çıldıracakmış gibi hissetmeme neden oluyordu. Derin, ayaklarını sürüyerek markete girdiğinde peşinden içeri girdim ama mağazanın içinde ona yakın duramazdım. O beni fark etmemişti bile, kendi dünyasında yaşıyordu resmen ama etraftaki insanlar mutlaka fark ederdi.
Eline bir sepet alıp ihtiyacı olan şeyleri alıp fiyatına bakmadan sepetine fırlatmaya başladı. Dudağımın kenarı kıvrıldı. Tüm bu boka batmadan önce ona para yollamak hayatımda yaptığım en doğru şeydi. Böylece benim öldüğümü düşünürken o kahrolası annesini terk edebilmişti. Kendi başının çaresine bakabilmiş ve karnını doyurabilmişti.
Bu kadar parçalanmışken bir de iş bulmak ve geçim derdine düşmek zorunda kalmamıştı. Kendi haneme bir artı yazdım.
Reyonların arasında dolaşır, onu göz hapsimde tutarken adamın biri ona yanaşıp bir şeyler söyledi. Kanım damarlarımda ısınıp kaynarken görüşüm kırmızıya büründü ve onlara yaklaşmaya başladım. Hızlı ve sert adımlarla onlara ilerliyordum ki birden ayaklarım olduğu yere çakıldı. Gitsem bile ne yapacaktım ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Hayalet II: Sessizlik (Tamamlandı)
Fiksi Umum18.04.2019 Bazen konuşamazsın. Derin, yaşadığı şanssızlıklardan sonra kendine son bir defa huzurlu bir yaşam kurmaya çabalamaktadır. Evine gelmeye başlayan mektuplar bütün huzurunu kaçırana kadar bir süre bunu başardığını düşünecektir. İki Hayalet...