Anılar.

4.2K 248 37
                                    


"Woke up alone in this hotel room..."

Ne?

"Played with myself where were you?"

Yataktan fırlamaya çalışırken örtülere takılıp yere yuvarlandım. Alt kattan sesi duymuş olmalıydı ki merdivenden odama yaklaşmakta olan ayak seslerini duydum. Kapımı tıklatıp, "Derin?" dedi derin sesiyle. "İyi misin?"

"İyiyim!" dedim karga gibi bağırarak. "İçeri girme!" Sarı saçlarım büyük bir karmaşa halinde yatak örtüme dolanmıştı. Nasıl bu kadar çılgın uyuyabiliyor ve gece boyunca döndüğümü bile hatırlayamıyordum, bir türlü çözememiştim ama bir şekilde oluyordu işte. 

Başımdaki ince ağrı dün gece şarabı fazla kaçırdığımın bir göstergesiydi. Avucumla gözümü ovaladıktan sonra dikkatlice ayağa kalktım. En azından kalça kemiğim kırılmamış gibi duruyordu. Odama bağlı banyoma ayaklarımı sürüyerek girdim ve sıcak suyu açıp ısınmasını beklerken soyunmaya başladım. Eve nasıl girdiğini sormalı mıydım bilmiyordum. Demir'di bu sonuçta. Benim sadık sapığım. Attığım adımı daha ben atmadan önce bilen adam. Adresimi biliyordu ve tabii ki içeriye anahtarsız girebiliyordu.

Sıcak su akşamdan kalmalığımı biraz aldıysa da o ince sızı hala kafamdaydı. Mutfağa indiğimdeyse denizden yansıyan parlak ışıklar gözümü aldı.

"Güzel ev," dedi Demir sakin bir sesle beni incelerken.

 Esmer teni olduğu gibi duruyordu, dövmelerine bir kaç tane yenisi eklenmişti ve simsiyah saçları asi bukleler şeklinde alnından dökülüyordu.

Yani kısaca, pek bir şey değişmemişti.

"Tam bir fırsatçısın," dedim kendime kahve doldurmaya giderken. "İnkar etmiyorum," dedi arkamdan. "Dediğimi yaptın umarım? Zarfı açmadın değil mi?" Başımı olumsuz anlamda salladım.

"Neden izinsiz evime girdiğini sormalı mıyım?" Mutfak masasında duran boş şarap şişesine bir fiske vurdu.

"Sabah erken saatlerde buradaydım, sen de sızmıştın ve öğlene kadar," saatini kontrol etti, "Uyanmayacağını tahmin etmiştim- ki haklı çıktım- dışarıda beklemek istemedim ve kendimi içeriye davet ettim." dedi.

"Vay be, daha sağlam kilitler yaptırmalıyım." dedim kuru bir sesle.

 "Anılarını canlandırayım dedim," dedi ses sistemime bağladığı telefonunu çıkarırken. 

"Ah, kesinlikle bazı anıları canlandırdın." dedim ve salona doğru gitmeye başladım. Zarf hala sehpada duruyordu. Umut fakirin ekmeğiydi belki ama bir ihtimal bu mektup olayını ne kadar çabuk halledersek evimden o kadar çabuk çıkıp gideceğini umuyordum.

Gitmeyeceğini biliyordum gerçi.

"Benden kurtulmaya bu kadar hevesli misin?" Espri yapıyormuş gibi görünmeye çalışıyordu ama duygularının incindiğini görebiliyordum. 

"Merak sadece," dedim kuru bir sesle ve kahvemden bir yudum daha alırken zarfı elimle yokladım. "İçinde bir hastalık yoktur değil mi? Annen bana şarbon falan yollamış olmasın sakın?" Tatsız bir sesle kahkaha atıp zarfı açmak için kahvemi sehpaya bıraktım. Kağıdı zarftan çıkardığım an aldığım koku midemi bulandırmaya yetmişti bile. Tiksinti değildi bu, daha çok tanıdıklık hissinin verdiği garip bir bulantıydı. "Ah hayır," diye fısıldadım. Daha bir kelime bile okumamıştım ama parfüm kokusu dağılmama yetmişti bile.

"Ne oldu, ne yazıyor?" dedi Demir bana doğru bir adım atarak. Başımı salladım.

"Daha okumadım, parfüm... bu koku Caner'in." Kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı ve aynı anda gözleri şüpheyle kısıldı.

İki Hayalet II: Sessizlik (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin