❄
Yanıyordum.
Tenimdeki buz kütlesine tezat, içimde koca bir ateş topu yuvarlanıyordu.
Ruhuma sızan ucubenin tüm gücümü emdiği hissedebiliyordum.
Katre katre eksilirken, tükenmişliğim göz alıcı bir ışık yakıyordu uzaklardan.
Terliyordum, üşüyordum ve titriyordum.
Midemdeki boşluk canımı yakarken, içine düştüğüm karanlık saçlarımdan çekiştiriyordu.
Kurtulamıyordum.
Göz kapaklarımında hissettiğim ağırlık peyderpey palazlanıyordu. Sanki biri kirpiklerimi birbirine yapıştırmış, beni sonsuz bir uykuya mahkum etmişti.
Bir an sonra gözlerimin önünde şarıl şarıl akan bir şelale beliriverdi. Yer yer açık mavi ve parlak beyaz şelale, dokunabileceğim kadar yakındı. Aktıkça susuzluğumun azdığını, yutkundukça boğazımdaki kuru et parçasının tahriş olduğunu hissedebiliyordum. Bu yüzden yutkunmayı bıraktığımda, nefesime hırıltılar karışmaya başladı.
"Su..." diye mırıldanırken, dudaklarımın kımıldayıp kımıldamadığını anlayamadım.
Şelâle tüm zerafetiyle akmaya devam ederken, sertleşen dudaklarım kağıt kesiği acısıyla sınanıyordu. Hissedebiliyordum; beyazın gölgelediği pembe derime yeni yarıklar ekleniyordu.
"Su..."
Şimdi burada ölsem cennet ruhumu kucaklar mıydı?
"Su..."
Şayet kucaklarsa, orada Günce'ye rastlayabilir miydim?
Düşüncelerim zihnimde bir balon gibi patladı ve başımın arkasında kendini gösteren yumuşak dokunuşla irkiliverdim. Saçlarıma kapanan iri avuçlar beni doğrulttuğunda, dudaklarıma değen suyun ılık varlığı boğazımdan aşağı kayıp gitti.
Dudaklarımın suyla buluşması; kanserinin son evresini yaşayan bir hastanın morfinle buluşması kadar acı dindiriciydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UZAK IŞIKLAR "Kanlı Ay"
FantasyPera, arkadaş grubuyla kış kampına katılırken, içinde tarifsiz bir huzursuzluk kol geziyordu. Avrupa'nın en yüksek dağı Mont Blanc'un karlı etekleri, kızıl granitleri, sivri buzulları ve göz alıcı zirvesiyle birlikte bir sürprizi daha vardı. Büyü...