25. Final "Kayıp Melek"

51.5K 3.6K 3.6K
                                    


Dişi iblisin ayinleri, kulaklarımda dönüp duruyordu.

Arsız bir zevkle, varlığımı alaşağı edecek o müthiş sona çağırıyordu.

Cehennemin bağrından kopup gelen günahlar ruhumu baltalarken, bedenim, ruhunu şeytana satmış bir meleğin önüne sunulmuştu.

Dudaklarının tenime bıraktığı her nişane; çıngıraklı yılana, dipsiz kuyuya, dudaklara yerleşmiş şeytani bir gülümsemeye dönüşüyordu.

Tenimdeki azabın sızısı, zihnimdeki onulmaz vecayla besleniyordu.

Hissedemediğim avuçlarımı sıkarak yürümeye devam ettim. Ne kadardır yürüdüğümü bilmiyordum ama bedenim henüz kavuştuğu ısıyı yitirmiş, bu kez çok daha dayanıksız halde soğukla kucaklaşmıştı.

Burnum tamamıyla tıkandığında, ağzımdan nefes almaya başladım ama bu sadece birkaç dakika sürdü. Soğuğun gezimi yakmasıyla son saplandığım kar yığınının içinde duraksadım.

Zirve oradaydı. Birkaç yüz metre ötemde...

Başımı omzuma düşürdüm ve beni karşılayan sarp kayalıklara hayal kırıklığıyla baktım. Zirveye ulaşmak için önüme çıkan son engellerdi. Kar yığınlarıyla bile zorlukla başa çıkarken, kayalıkları nasıl aşacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu. Birbirine vuran dişlerimi zaptetmeye çalıştım. Birilerini görebilmek umuduyla arkama bakmak isterken, aynı saniye vazgeçtim. Bunu kaçıncı defa yaptığımı hatırlamıyordum.

Kendimi zorlayarak birkaç titrek adım daha atabildim. Ellerimi kayalıklara dayayıp kendimi ittim ve iki kayalığın arasına sert bir düşüş yaptım.
Sereserpe yattığım yerde sıkışıp kalırken, nefes alışverişlerim daha da hızlandı. Başımın zeminle buluşması görüş açıma kararan bulutları peyda etmişti. Beheri olacakların habercisi gibi kasvetle başıma üşüşmüşlerdi. Ağırlaşan göz kapaklarımın altından onları izledim. Siyah bulutların yansıması kızıl, saydam ve ürkütücüydü. Hava ise bir daha hiç aydınlanmayacakmış gibi basık bir alacakaranlıktı.

Parmaklarım tutunduğu kaygan yüzeyden ayrılarak karnımın üzerine düştü. Öksürmek istedim, yapamadım. Göz kapaklarımla verdiğim mücadeleyi nihayet yitirdiğimde, yanağımda karın yakıcı soğuğunu hissettim.

"Yardım edin," Sesim o kadar cılız çıktı ki, zorlukla işittim. "Biri bana yardım etsin, lütfen."

Üşüyordum, öyle üşüyordum ki, biri beni ateşe versin istiyordum.

Üzerime benzin döküp cayır cayır yaksın istiyordum.

Dudaklarımdan dökülen kuru öksürükler canımı yakarken, benim için çizilmiş finale yaklaştığımı anladım. Burada ölecektim. Kimse ne yaşadığımı bilmeyecekti. Birkaç gün sonra cesedimi bulduklarında, tanınmayacak kadar morarmış olacaktım. Şimdi, burada ölecektim.

"Hayır, henüz vaktin gelmedi."

Günce! Bu onun sesiydi.

"Günce," diye mırıldandığım an, gözümün önünde güzel yüzü belirdi. Onu son gördüğümdeki gibi değildi. Mavi gözleri ışıldıyordu ve üzerindeki beyaz elbise karla bütünleşecek kadar göz alıcıydı.

UZAK IŞIKLAR "Kanlı Ay"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin