2. BÖLÜM: "Kamp"

68.6K 4.7K 2.6K
                                    


Patronu iblis olan karanlık bir kukla oyununun müdahili, ipin ucunda sallandırılan görünmez bir figürden ibarettim.

Bileklerime sarılan ipler ruhumu tutsak eden düğümlerle izafiydi.

Kim olduğunu biliyor musun?

Nereye aitsin?

Kim olduğumu bilmiyordum.

Nereye ait olduğumu ya da nereye ait olmak istediğimi de öyle...

Tam tamına yirmi bir yıldır, kim olmamı istiyorlarsa o oluyordum.

Takındığım sahte kimlik, bilmediğim aslımı azar azar tüketiyordu. Her gün biraz daha aslımdan uzaklaşıyordum.

"Yine yanımda değilsin."

Karanlığıma sızan şefkatli ses, ağına takıldığım bilinmezlikten çekip alırken, bakışlarımı camdan ayırarak sürücü koltuğa çevirdim. Görüş açıma giren ilk şey Nicolas'ın kırgın ifadesi olmuştu.

"Belki de artık bir uzmana görünmelisin. Daima huzursuz ve düşünceli görünüyorsun." diye konuştuğunda, kiraladığımız aracın oturduğum yolcu koltuğunda kaykıldım.

"İyiyim Nicolas, benim için endişe etme."

Sarıya çalan küllü kumral saçlarını geriye itti ve direksiyondan ayırdığı sağ elinin işaret parmağıyla burnuma dokundu.

"Senin için endişe etmemek mi? Bu imkansız."

Nicolas fazlasıyla düşünceli bir erkekti. Onun ilgili tavırlarını seviyordum ancak bu konudan bahsetmek isteyeceğim son şeydi. Küçüklüğümden bu yana kopamadığım gizemli geçmişim, sırf bu yüzden gitmek zorunda bırakıldığım psikologları hatırlamak istemiyordum.

Camdan dışarı baktığımda varmak üzere olduğumuzu gördüm. Üzerinde ilerlediğimiz patika yol, araba tekerleklerinin savurduğu kar ile bezenmiş uzun, ince bir buz pistini anımsatıyordu. Gökyüzü grinin en kasvetli tonunu takınsa da, dağlar siyah ve beyazın kusursuz ahengiyle bezenmişti.

"Geldik mi?"

"Beni yine geçiştiriyorsun." dedi kırgın bir tonla. "Bunu sevmiyorum."

Başımı omzuna yaslayarak yeni traş ettiği yumuşak yüzüne dokundum. "Sadece konuşmak istemiyorum. "

Anlayışla başını salladığı sırada, arabadan yükselen "of" nidasıyla bakışlarımız arkaya döndü.

Günce tam ortaya, Alice ve Nick'in ortasında oturmuştu. Buraya kadar sorun yoktu ancak Alice uyuyordu ve başı Günce'nin omzuna düşmüştü. İşte sorun tam olarak buradaydı.

"Şu kızı biriniz uyandırır mı lütfen? Koca kafası sayesinde omzumu hissedemiyorum." diye sızladı. Nick'in onu tam anlamıyla anlamadığını bildiği için rahattı. Nicolas'ı da zaten sorun etmiyordu.

"Geldik sayılır. İstasyon biraz ötede kalıyor, aracı burada bırakıp yürüyeceğiz."

Günce hızla geri çekildiğinde Alice'in başı boşluğa düştü ve sesli bir küfür savurarak uyandı.

"Acele edelim o halde. Ben yiyecekleri alıyorum, kamp çantaları sizde."

Günce arabadan inerek bagaja yöneldi ve dediği gibi içerisinde bolca konserve, içki ve bisküvinin bulunduğu çantayı yüklendi. Arabanın kapısını açar açmaz yüzüme vuran soğuk, sert ve can yakıcıydı. Nicolas yoğun soğuktan etkilenmemeniz için gelene kadar klimayı açmamıştı. Buna rağmen kara ayak bastığım an soğuğu fazlasıyla kadar hissetmiştim. Soğuğu sevdiğimden dolayı durum benim için bir nebze daha katlanılabilirdi. Ancak Günce'nin üzerindeki kat kat kıyafet ve kalın kabanına rağmen şimdiden üşümeye başladığını görebiliyordum.

UZAK IŞIKLAR "Kanlı Ay"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin