Birinci Nüsha
Görkemli yapıların altındaki, onlarca parça halindeki yıkık kulübelerin altında saklandım. Başkasına ait bir günceye yazılar yazdım ve o günce bir armağandı. İçimdeki huzursuz kırıntıların bir bir döküldüğü şu son günlerde ben neyim, neredeyim bilmiyorum. Buraya gelmeden önce bitirdiğim bir kitaptaydım en son. En son virgül hakkında konuştum, en son kahve içtim ve kendimi nihayetinde burda buldum. Nerde buldum? yan sanayi derme çatma bir sahnenin dibinde. Öte yandan burası kırıktı, küçüktü ve rahatsız ediciydi. Alan, otuz kişiyi ancak alıyordu ve biletler o kadar ucuzdu ki kötü bir oyunu izlemeye geldiğimi düşünmeye başlamıştım.
Chanyeol, müdürlük yaptığı sahnede oynama onuruna ulaşamamış her oyunu görmek için tüm oyun takvimlerini takip eder ve görmeye giderdi. Beğendiklerinin üzerini mavi, beğenmediklerini ise kırmızı kalemle çizerdi. Park Chanyeol tam bir iş adamıydı ve o tiyatro ekibi avlardı. Yeni yetenekler keşfeder, sahnesine onları koyar ve en sonunda da biletleri yapabildiği en pahalı fiyattan satardı. Kürklü kadınlara, ceplerinde hâlâ ellilerden kalmış gibi köstekli saat taşıyan beyfendilere satardı bunları. Ve ben, "İki binlerdeyiz, sanat hâlâ para için mi?" derdim ona. Dalga geçerdi benimle, "Sanat 'artık' para için." derdi bana. Sanatın sanat için olduğu zamanlar bile bundan daha iyiydi. Bu en beteriydi. Zamanında yaşamış kimseye saygısı yoktu Chanyeol'un ve beni peşinde bir çanta gibi dolaştırırken şöyle derdi, "Sen bu işlerden anlıyorsun."
Yalan yok, dün gece içtim. İçtim, içtim ve yeni ayrıldığım kız arkadaşımın acısını yeniden başkasına ait olan o günceye döktüm. Ertesi sabah okuduğumda tiksineceğim tuttu kendimden. Türü entrika komedisi. Nasıl böyle bir acı bu derece gülünç olabilir diyordum kendime ve yazmaktan usanmış hâle gelmiştim.
Neden yazıyorsun?
Ama yazmazsam içime doluyor, patlayacak gibi oluyorum.
Yalan söylüyorsun,
Söylüyorsam ne olayım.
Bir şeylerin içinde kalmasından daha değerli ve manidar ne olabilir ki?.. Kısaca Chanyeol haklı. Ben bu işten anlıyorum.
"Ne diyorsun?" dedi Chanyeol hâlâ koltuklardan yükselen uğultular eşliğinde küçük sahneye bakarken. Omuz silkiyorum. Sahne diyorum Chan, sahne oturaklarla aynı düzlemde. Parkeler bile siyah, etraf simsiyah ve sarı ışıklar uykumu getiriyor. Ne zaman başlayacak?
"Henüz başlamadığı için bir şey demiyorum." diye yanıtlıyorum. Chanyeol taklitimi yapıyor. Yırtık kotu ve üzerindeki gömleği ile tam bir yere bakan yürek yakandı. Onun bu çekiciliği aklıma yine terk edilişimi getirdi ve ben yine acaba yeterince çekici değil miyim diye düşündüm. Chanyeol kuruntu yaptığımı söylüyordu. Diyordu ki, "Kadın olsam senin olmak için can atardım." ancak sorun şuydu ki kendisi bir eşcinseldi. Çoğu zaman onu duymazdan geliyordum bu yüzden. Aynı odamdaki opera plaklarını dinleyerek erkek arkadaşıyla evi yıkacak raddeye geldikleri zamanları duymazdan geldiğim gibi.
Chanyeol ayrılığımın ve yıkıntımın bu ilk gününde bana kahvaltı hazırladı ve en sevdiğim kreplerden yaptı. Kendi elleriyle içine çikolata dahi sürdü. Tüm gün oturma odasında opera dinledim ve o aksilik yapıp rap şarkılarından birisini açmak istemedi. Bana bira aldı, Hayat Güzeldir'i benimle tekrar izledi. Erkek arkadaşı Baekhyun'u ne eve çağırdı ne de o çıktı. Benimle birlikte kitap okudu. Bundan hemen önce de o değerli tiyatro avı gecelerinden birinde olduğumuzu söyledi ve bizi buraya, tam en öne oturttu.
Naçizane fikrim şöyledir ki, birazdan sahneye çıkacak bu insanların yarı yarıya şansları vardı. Ya bir dahaki oyunları şehrin en büyük sahnesinde olacaktı ya da başka bir yerle anlaşma yapmaya çalışacaklardı. Bir ihtimal ise uzun süre sahne alamayacaklardı. Oyun bittiğinde Chanyeol bana dönecekti ve şöyle diyecekti, "Bir ışık görüyor musun?" ancak kendisi çoktan kararını vermiş olacaktı.