Savaşa gidiyorum ben. Gittim bile.Önünde oturduğum masada, sanat köşesinde yazdığım gazetenin editörü Minwu elinde bu haftaki yazımı tutuyordu. Kağıtların başına oturup da elle yazmamı değişik buluyordu. Bilgisayarlara noldu? diyince omuz silkiyordum hep. Mail ile atmak denen bir şey var, sen de buraya kadar yorumlamış olursun. Varsa var, bana ne; yorulmuş olursam olurum, sana ne. Savaşta saf tutuyoruz şurda, yüzündeki ifadeden de anlaşılmıyor ne hamle yapacağı herifin.
"Bu olmaz Jongin." dediği an kaşlarımı kaldırdım.
"Pardon, niçin olmaz?"
"Çok açık saçık bir yazım. Bunu gazeteye koyamam. Adamın neler yaptığın açıkça yazmışsın bir de insanlardan bunu izlemeye gitmelerini istiyorsun bilhassa."
"Tabii gidecekler, yoksa niçin yazıyorum ki ben bu yazıları?"
Minwu bana kararlı surat ifadesiyle baktı. Bu deli uğraştıracak bizi der gibiydi.
"Yayınlamayacak mısın yani şimdi?" dedim tekrar. Metni gözleriyle taradı şöyle bir. Bıkkınca nefes verdi, "Üzgünüm." dedi. Kaşlarımın altından baktım ona, gerildim ben.
"İyi de geçen ay da maaşımı alamadım. Ev kiramı da ev arkadaşım ödüyor son iki aydır. Bu ay dört yazıyı da yayınlamam gerek." dedim sitemle.
"Üzgünüm Jongin, ama zaten sanat köşesi okunmuyor bile. İnsanları umrunda değil bu hafta hangi oyunlar varmış, hangi sergiler açılmış, hangi filmler gösterime girmiş filan. Fasa fiso. Yazmadığın iki ay boyunca oraya spor bülteni koyduk, iyi de tepkiler aldık... Bu yazı başka bir şey zaten. Oynayan kadına arzularını dile getirmişsin resmen. Bu bir tavsiye yazısı değil. Gazeteyi kapatırlar bununla."
Yüzüne baktım, durdum durdum. Açıkça siktir git diyordu. Herife bak! Kalbim yaralı kalbim. Öteki yandan düşmüşüm derdimin yanına. Resmen aşağılıyor sanatı, sanat köşemi. Dayak atmalı sana, çok huysuzum.
"Şu sıralar pek bir gerginsin zaten Jongin, belki biraz ara vermelisin." diyor az sonra da. Teselli eder gibi konuşma, konuşmuyorsun zaten. Üç ileri bir geri, rahat koltuğunda rahat rahat otur sen.
"Chanyeol eminim sana bir iş bulur. Dert etme."
Aşağılama kısmındayız, hilal taktiğini deniyor. Nerden bu cesaret? Deminden beri kalkacak direnci kendimde bulamıyordum ancak madem gidiyorum, gitmişim, kovulmuşum, kaybedecek hiç mi hiçbir şeyim yok, giderayak bir hırpalayayım şu kalpazan herifi. Ayağa kalktım, aldım önündeki kağıtlarımı yırttım sinirle ancak nasıl bir sinir nasıl bir sinir. Ben bunları yaparken sakince bana bakıyor, güya beni aşağılayacak bakışlarıyla. Bak bakalım şimdi öylece oturuluyor muymuş. Daha önce sokakta dayak yememiş bu, annesi hırpalamamış. Yüzüne tükürünce ayaklandı, dedim işte kıvama geliyoruz. Yırttığım kağıtları yüzüne fırlattım. Bir çenesine bir de memesine vurdum da vurdum herifin. Küt, küt, bam, güm. Cam duvarların ardındaki masalar boşaldı da koşa koşa geldi birkaç kişi. Tuttular beni. Güvenlik ne ara geldi?
"Şikayet edeceğim seni!" diye bağırdı Minwu dudağının kenarını tutarken. Bir de nefes almaya çalışıyor, hırçın hırçın yere tükürüyor kanlı kanlı. Tükürüğünde tükenesin!
"Et! Et hadi, çok da korktuk. Azıcık hapiste kalalım, senden korkan senin gibi olsun be!"
Sonra güvenlik beni yaka paça aşağı indirdi. Bir bakmışım polis arabasındayım, gidiyorum. Ama yine bir öfke yine bir öfke. Karakolda, bu akşam misafirimizsin dediler. Bir gecelik kodes hakkıyla oturdum olduğum yerde. Uzandım, yapacak bir şey yok. Sıkıldım. Oraya dönsem başka türlü buraya dönsem başka türlü. Kyungsoo'yu düşledim bir süre. Derken babam geldi aklıma. O da vakti zamanında çok kalmış kodeste. Sen faşitsin ben sosyalistim derken... Bu kadarcık şeyden bir şey olmaz dedim. Döndüm kıçımı parmaklıklara. Biraz uyumuşum. Bir baktım ki kapı açılırverdi. Gıcır gıcır diye bağıran sesine uyandım. Chanyeol polis memurunun yanında dikilmiş bana bakıyor.