BAY KLİŞE
2. Bölüm
"Ben o şelale saçlara, ay o hilal kaşlara, o süzme bal dudaklara..."Elimdeki GERÇEK BEYAZ ALTIN motifli davetiyeyi mikrofon yapmış geziyorum ortada. Bana kalırsa böyle bir yerde ancak konser verilir çünkü.
Çırağan Sarayı'nın ucundan ufaltılmış modelinde filan olmalıyız. Altın varaklı koca salonlardan birindeyiz, arka tarafımda ciddi ciddi düğün tartışması yapılıyor, yaklaşık kırk kişinin yardımından geçtik sabahtan beri. Doğan davetiyeleri ve sunulacak yiyecekleri son derece kararlı bir şekilde istedi, elinde bir defter vardı hatta.
Düğün planlayıcısı yapmış, düşünebiliyor musunuz? Davetiyelere karar vermek için üç gün boyunca sosyete davetiyelerini incelemiş. Yahu bütün olay bir oyundan ibaret be adam, kendin dedin! Tam bir takıntılı inek modeliyle evelenecek olduğuma inanamıyorum... Salonun masa düzenine bile karışıyor. Renklere takılan kişinin gelin değil de damat oluşuna ilk kez şahit oldu zavallı insanlar.
Yiyecekler için de beş farklı ülkenin en ünlü şefleri gelecekmiş. Peki bu, yüzlerce çeşit içeren harikulade menü içerisinde ülkemizin meşhur tavuklu, mis gibi düğün pilavı var mı dersiniz? YOK. Gerçekten saçmalığın daniskası! Yemekten anlamadığını hamburgere burun kıvırdığında anlamıştım zaten.
"Lida, ne yapıyorsun?"
İki gün sonra kocam olacak Doğan Atalay'a bakıyorum, çaprazıma kafamı kaldırıp. Yine takım elbiseli. Yine çok büyük. Boyum kısa diye demiyorum. Adam göğsü kabararak yürüyor ve bunun için bir sebep aramıyor, zengin olması yeterli muhtemelen.
"Göz kararı bir ölçüm yapmaya çalışıyorum konserime devame derken... Burası kaç bin kişiyi alıyor tam olarak? Hayır, ben sadece bir kişi olduğumdan eminim çünkü. Biraz basenim var, ondan mı geniş bir yer istedin acaba?"
Bir kişi. Bu kadarım, basenlerime rağmen yani. Aileme haber vermek gibi bir şeye girişmeyeceğim çünkü. En kötü ihtimalle magazinde görüp yine kızarlar. Zaten yollarımızı ayıralı çok oldu... Evet, neden böylesine yalnız olduğum konusunu deşmeyelim şimdi, Freud'u ve diğer psikanalizcileri çocukluğuma sürüklemeye hiç gerek yok.
Yüzü asık halde omuz silkiyor, "Babam biraz şatafat olsun istedi."
Biraz mı? Etrafıma bakıyorum tekrar. Kocaman merdivenler, yukarıdan sarkan kocaman aviezeler, kocaman bir sahne, kocaman masalar, kocaman bir koca. Anlattıkça küçülüp büzüşüp kayboluyorum bak.
KABUS GİBİ.
"Biraz şatafat mı? Ülkenin yarısını düğüne mi çağıracaksınız biraz için? Devler ülkesine gitmiş Güliver gibi hissediyorum. O kitabı korkarım diye okumadım bile!"
Beni, sık sık yaptığı gibi baştan ayağa süzüyor. Ciddi kere ciddi kemikli yüzüyle. Bu ne demek anlamıyorum, huy edindi galiba. Tanıştığımız andan beri olmak üzere. Neye baktın bacım?
Sonra, sanki ben hiç orada yokmuşum gibi, sanki daha şimdi hiçbir diyalog yaşanmamış gibi öylece beni umursamayıp görevlilerle olan konuşmasına dönüyor. Ulan... Ne oldu şimdi, ne anladın, neyi beğenmedin baktığın görüntüde de varlığımı silmeye karar verdin? Dümbük değil de ne? Şeytan diyor...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bay Klişe (TAMAMLANDI)
HumorRomantik filmlerden ve kitaplardan gına gelmedi mi? Hepsi birbirine benziyor. Derken... Bakın şu işe, aşık olduğum adam tüm klişeleri kendinde toplamış gibi bir şey. Bu da hayatın bana tekmesi oluyor sanırım. 1. Zengin bir züppe. 2. Benden hiç hoşla...