Birine bir şans vermek ne kadar kolaydı? Ya da vereceğimiz bu şans bu kadar değersiz miydi ki, sürekli birilerine şans tanıyorduk? Hatta yapamayacağını bildiğimiz halde. Ama Bahar öyle değildi. Bahar'ın veremediği bu şans, Rumet'in yapamayacağından değildi, kendisi yapamayacaktı. Bunun bilincinde olduğu içindi belki de bu kadar diretmesi. Onu gördüğünde titreyen kalbinin onu ele geçirmesine izin vermek istemiyordu. İlerde ne üzülmek de de üzmek istiyordu. Bu yüzden elinden geldiği kadar ondan kaçacaktı.
Arabasında ilerlerken düşündüğü bu düşünceler onu delirtiyordu. Dün sabah olanları unutamıyordu. Söylediği onca şeyden sonra Rumet'in tek kelime etmesine fırsat vermemiş ve oradan ayrılmıştı. Rumet'in vereceği cevabı ölesiye merak etse de, dönüp bakmamıştı.
Bahar düşüncelerle o kadar dalmıştı ki, arabanın önüne atlayan kızla, hızla frene bastı. Son dakika gördüğü bu kıza bakarken, anın verdiği korkuyla nefesini hızlı hızlı alıyordu. Kızın kehribar gözleri arabanın ardından onun gözlerine değince yutkunmadan edemedi. Saniyelik değen bakışından sonra kız bakışını arkaya çevirip bir süre baktıktan sonra tekrar kaçmaya başladı. Bahar kızın arkasından bakmaktan kendini alamadı. Kahverengi uzun saçları koşmaktan havada ahenkle dans ediyordu. Bir süre sonra bir kaç adam daha arabasının önünden kızın gittiği yöne koştuğunu gördü. Kaşları çatılırken, arabasını kızın gittiği yöne sürdü.
İlk başta adamları geçti biraz ilerde kızın nefes nefese koştuğunu gördü. Bunu yapıp yapmamakta tek bir an tereddüt etmedi. Çünkü biliyordu, eğer bir kız bir kaç adamdan ölesiye kaçıyorsa başı büyük dertteydi. Dikiz aynasından adamlara baktı. İki adamdı. Biri uzun yapılıyken, diğer hafif tıknaz ve tombuldu. Bakışlarını ondan çekip, arabayı kızın önünde durdurdu ve yan tarafın kapısını açtı. Kız bir süre şaşkınlıkla baksa da arkasında ki adamların yaklaştığını görünce hemen arabaya attı kendini. Kapıyı kapatır kapatmaz Bahar gazı köklemişti. Bir süre dikiz aynasından adamların kaybolmasını bekledi. Adamlar tamamen gözden kaybolunca arabanın hızını azalttı. Bakışları yanında duran kıza döndü, korku dolu gözlerle arka tarafa bakıyordu. kızı süzmeden edemedi. En fazla 20 yaşlarındaydı. Kız bir süre sonra koltukta kendini düzeltip, bakışlarını Bahar'a çevirdi.
"Çok teşekkür ederim." diye konuştu minnet dolu bir sesle. Bahar cevap vermeyip, torpidodan daha önce hiç açılmamış su şişesini kıza uzattı. Kızın hala nefes nefese oluşu, susadığının bir işareti olmalıydı. Kız tereddütle suyu alıp, kapağını açtı. Suyu dudaklarına değdirdiğinde çölde susuz kalmış bedevi gibi suyu kana kana içti. Bakışları tekrar Bahar'ı buldu. "Çok teşekkür ederim." diye tekrar etti.
"Onlar kimdi?" Bahar'ın sorusuyla kız bakışlarını kaçırdı. "Seni onlardan kurtardım, başımın derde girmesini istemiyorum ve eğer başın dertteyse sana yardım edebilirim." Kıza yan bir bakış atıp gülümsedi. "Abim polis." Kız irkilerek bakışlarını ona çevirdi.
"Hayır. Hayır lütfen polise falan gitmeyelim." Kızın bu ani tepkisiyle duraksadı Bahar. Bir elini direksiyondan çekip ona uzattı.
"Bahar ben." Kızın yüzünde küçük bir gülümsemeyle titreyen eliyle elini tuttu.
"Ben de Yezda." Bahar ellerinin içinde titreyen ellere kısa bir bakış atıp elini çekti.
"Onlar kimdi." Bahar'ın sorusuyla Yezda yutkundu. "Sadece sana yardım etmek istiyorum. Kötü görünüyorsun." Bahar bir süre tereddütle yüzüne bakan kızın konuşmasını bekledi ama konuşmayınca iç çekip, elini havada gelişi güzel salladı. "Neyse boşver, sormadım farz et. İlerde bir durak var seni oraya bırakırım." kızın başını sallamasıyla biraz ilerde ki durak da arabasını durdurdu. Bakışları yanında duran kıza döndü. "Şimdi kurtuldun ama bir dahakine bu kadar şanslı olabilecek misin?" Bahar, Yerzda'nın dudaklarının titrediğini görünce titrek bir nefes aldı. "Sana kötü bir şey mi yapacaklardı?" Yezda bakışlarını ellerinden çekip, Bahar'a baktı.
"Beni kurtardığın için teşekkür ederim." diyip hızla arabadan indi. Bahar bir süre onun gidişini izledi. Hızlı adımlarla yürüyordu. Bir süre sonra gözden kaybolunca arabasını çalıştırıp, iş yerine ilerledi.
****
Rumet arabadan inip, bakışlarını geldiği otele çevirdi. Kapıda yazan kocaman Liva otel yazısına bakıp, hızla içeri girdi. Arkasından gelen ekip arkadaşlarının ayak seslerini duyabiliyordu.
İçeri girip etrafı taradı, resepsiyon kısmına ilerledi. Otel gerçekten lükstü. Etraf altın varaklarla kaplıydı. Resepsiyonda ki kadının yanına geldiğinde dirseklerini resepsiyonun üstüne dayayıp, elinde ki telsizi üzerine bıraktı.
"Buranın müdürünü çağırır mısınız?" Kızın şaşkın bakışlarla başını sallaması Rumet'in memnuniyetle gülümsemesine neden olmuştu. Kız önünde ki telefondan bir kaç tuşa basıp, telefonu kulağına götürdü. Rumet, kızın göğüsünde yazan isme baktı. Bahar yazısını görünce bakışlarını tekrar kıza çevirdi. Halbuki bu kızın, kendi Bahar'ına benzeyen hiç bir yanı yoktu. Bakışlarını kızdan çekip, arkasına döndü. Ekip arkadaşları da otelin içinde gezintiye çıkmıştı anlaşılan. Gözlerini devirmekten kendini alamazken, arkasında duran kızın sesini duyunca arkasına döndü.
"Müdür bey geliyor, memur bey." Rumet usulca başını sallayıp, tekrar dönüp etrafı incelemeye başladı.Bir süre sonra karşısında beliren kırkılı yaşlarının ortalarında olduğu belli olan adamla kendini dikleştirdi.
"Memur bey, bir sorun mu var?" Rumet bir şey söylemeyip, resepsiyon masasının üzerine koyduğu telsizi alıp, adama döndü.
"Biraz yalnız konuşabilir miyiz müdür bey?" Adamın başını sallayıp, eliyle yol göstermesiyle Rumet ilerledi. Bir oda kapısının önünde durup kapıyı açtılar. Rumet içeri girip kısa bir göz attı. Sıradan bir çalışma odasıydı, damında girmesini bekledi. Adam içeri girip, masana ilerleyince o da eskitme olduğu belli olan masanın önünde duran aynı renk tekli koltuklardan birine çöktü.
"Bir şey içer misiniz?"
"Bir soğuk su alabilirim." Adamın başını sallayıp telefonu eline aldı. Telefonla konulması bitince ellerini masanın üzerinde birleştirip, Rumet'in yüzüne bakmaya başladı.
"Sorun ne memur bey?" Rumet elinde ki telsizi masaya bırakıp, konuşmaya başladı.
"Bundan üç yıl önce işlenen bir cinayet soruşturması için buradayım."Adamın çatılan kaşları zaten kırışmış olan anlını daha bir kırıştırmıştı. Masanın üzerinde duran ismine bakıp, tekrar döndü adama. "Maktul en son bu otelde görülmüş. Ercüment bey, bana üç yıl önce ki kamera kayıtları lazım. Ya da görgü tanığı. O gece burada kimlerin çalıştığının listesini bana bir şekilde ulaştırırsanız eğer, belki bir iz buluruz suçluyla ilgili." Bir süre adam konuşmayıp, sessizce masasının üzerinde duran ellerini izledi. Bakışlarını kaldırıp, Rumet'e baktı.
"Öncelikle adınızı öğrenebilir miyim?" Rumet anlayışla başını sallayıp, konuştu.
"Rumet. Baş komiser Rumet Çağlar." Adam usulca başını salladı.
"Bakın Rumet bey, anladığım kadarıyla Selçuk Hancı'nın cinayeti için buradasınız. O zamanlar bu davaya bakan polis bütün kamera kayıtlarını ve o gün burada çalışan insanların listesini almıştı zaten. Ama hiç bir sonuç çıkmadı. Çünkü Selçuk Hancı buraya hiç gelmemiş, size yanlış bilgi verilmiş. O güne ait bütün kamera kayıtları incelendi. O adamın buraya geldiğini gösteren hiçbir görüntü yok ve ayrıca o listede ki bütün çalışanlarında ifadesi alındı. Hiç kimse Selçuk Hancı'yı gördüğü ile ilgili tek kelime etmedi. Evet buraya rezervasyon yapmış kayıtlarda da var fakat hiç gelememiş. Anlıyorsunuz değil mi? Burada boşa zaman harcıyorsunuz."
*****
BÖLÜMÜ NASIL BULDUNUZ????
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çiçekler de Ölür
Fiction générale"Sonra bir gün balkondan sarkan küçük bir kız çocuğu kalp ritmimi değiştirdi." Bakışlarını üst üste duran ellerinden çekip, Bahar'ın yüzüne dikti. "Ama ben ona dokunamıyorum bile." Dolunayın aydınlattığı gecede Bahar'ın gözünden akan bir damla yaş...