⭕34

13K 556 83
                                    

 Titreyen ellerini birbirine kenetleyip iki dizinin arasına sıkıştırdı. Dudaklarının titremesini önlemek için dişlerini kullanması bütün dudağının kanamasına neden olmuştu. Dizlerinin titrememesi için ayaklarını zemine adeta yapıştırmıştı. Bunlar sadece önleyebildiği yerleriydi, vücudunun zangır zangır titremesine henüz bir çözüm bulamamıştı. Önüne gelen su şişesiyle irkilip yerde ki bakışlarını kaldırdı. Ambulans görevlisi ona su uzatıyordu. Bahar titrek bir nefes alıp titreyen elleriyle suyu aldı. Yanında duran kameraman ayakta durmuş sakinleşmesini bekliyordu ama Bahar bir türlü sakinleşemiyordu.  Adamın son anı gözlerinin önünden bir türlü gitmiyordu.

Adam, resmen gözlerinin içine baka baka kendini sırt üstü aşağı bırakmıştı. Son söylediği şey kulağında çınladı bir kez daha. 'Hak ettim!' 

Hak etmiş miydi gerçekten? Belki de Bahar 'Atla' dediği için atladı. Bahar derin bir soluk çekti içine. Bu duygu ona nedensizce hiç yabancı gelmedi. Bir kez daha... diye geçirdi içinden. 

"Sizi emniyete almamız lazım." Bahar duyduğu sesle yere diktiği bakışlarını karşısında ki memura çevirdi. 

"Ne... Neden?" diye sordu. Nedensizce tedirgin olmuştu. 

"Olay sırasında onunla en son siz konuşmuşsunuz. İfadenizi almamız lazım." Bahar duyduklarıyla derin bir nefes alıp başını usulca salladı. Oturduğu yerden kalkıp, memurun yönlendirmesiyle bir polis aracına bindi. Arka koltukta oturup arabanın çalışmasını bekledi. Dakikalar sonra şoför koltuğuna ve yanında ki yolcu koltuğuna oturan iki polis memuru ile araç ilerlemeye başladı. Bahar bakışlarını camdan dışarı doğru çevirip yolu izlemeye başladı. Olanları henüz kavrayamamış, kendisini lanet bir rüyada olduğuna inandırmaya çalışmıştı yol boyunca. Gözünün önünden gitmeyen o görüntü beyninin her yerini işgal ediyor, içi içine yiyordu. Adam tereddüt etmeksizin kendini bir çuval gibi aşağı bırakmıştı. Ona kendisi 'Atla' dediği için içinde büyük bir vicdan azabı meydana gelmişti. İlk andan beri. Ölene kadar devam edeceğini düşündüğü büyük bir vicdan azabı... Yanaklarından süzülen yaşlarını titreyen ellerinin yardımıyla kuruttu. Aracın durmasıyla kendine geldi Bahar. Bakışları geldiği karakola döndü. Koskoca şehirde başka karakol yokmuş gibi babasının, abisinin ve Rumet'in çalıştığı karakola gelmiştiler. 

Açılan kapısıyla bakışlarını karşısında ki memura baktı. Sarı saçlarını arkadan sımsıkı bağlamış, kahverengi gözlerini kendisine dikmiş güzel bir kadın memurdu. İç çekip araçtan indi. Sarışın memur yanında ilerlerken karakola doğru ilerlediler. Bahar tanıdık birinin onu görmesini önlemek için başını eğmişti. Koluna dokunan elle bakışlarını yan tarafına çevirdi. Kadın polis onu yönlendirmek için kolunu tutmuştu.

"Neden başını eğiyorsun? Sen suçlu değilsin sadece ifade vermek için buradasın." Kadın polisin sorusuyla dudaklarını büzdü.

"Ahmet Güngör ve Berzan Güngör'ü tanıyor musunuz?" diye sordu, bakışları kadın memurdaydı. 

"Evet tanıyorum." derken anlamaz gözlerle ona bakıyordu kadın. 

"Biri babam biri abim. Burada olduğumu görsünler istemiyorum."  Kadın polis bakışlarını havaya kaldırıp gülümsedi. Anladım der gibi başını sallayıp, geldikleri odanın kapısını açtı. Bahar kadına kısa bir bakış atıp, bakışlarını geldikleri yere çevirdi. Bir sorgu odasıydı. 

"Burada bekleyin siz, ifadeniz için memur arkadaşlar gelecekler." Bahar başını usulca sallayıp, içeri girdi. Odanın ortasında bulunan masaya doğru ilerleyip, sandalyeye oturdu. Ellerini gri masanın üzerine birleştirip bakışlarını tam karşısında dikti. Arkası görünmeyen camdaydı bakışları. Belki kendisi bir şey görmüyordu ama biliyordu, oradan izleniyordu. Titreyen ellerini bir birine kenetledi. Dudaklarını yeniden kemirmeye başladı. Ağzına dolan kan tadıyla dişlerinin arasında ki dudaklarını serbest bıraktı. Açılan kapıyla bakışlarını kapıya çevirdi. Gördüğü kişiyle yutkundu Bahar. Haluk amirdi gelen. Haluk amir kapıyı kapattığı gibi hemen karşısında ki boş sandalyeye oturdu. 

Çiçekler de ÖlürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin