Medya: Gökhan Türkmen - Taş
Bu son bölüm arkadaşlar, 3 gün sonra da final niyetine bir epilog bölümü yayınlayacağım.
"Fatih'i eve götürürsek amcam çıldırır," dedi Tunç biraz da alkolün etkisiyle kişneyerek gülerken. "Nereye bırakacağız biz bu çocuğu?"
"Bırakabileceğimiz bir yakını vardır herhalde," diye tersledi Atakan.
"Ya yoksa?"
"O zaman ben bakarım, Allah Allah! Açıkta bırakacak halimiz yok ya," diye çıkıştı. Tunç'un gözünün önüne amcasının kızgınlıktan delireceği sahneler geldi ve bir kez daha katıla katıla güldü. Burak da gözlerini devirmişti, muhtemelen bu delilerin içine nasıl düştüğünü sorguluyordu. Fatih ise Atakan'ın kucağında mışıl mışıl uyuyordu.
"Melisa'ya götürelim," dedi Burak en son, biraz çekingen konuşmuştu.
"Melisa kim be," diye sordu Atakan huysuz bir şekilde. Korumacı bir ruh haline bürünmüştü ve bebeğini ellere emanet etmek istemeyen bir anne gibiydi.
"Elis'in ablası," diye lafa atladı Tunç. "Sen de mıymıy konuşma Burak, biraz çakırkeyifim diye Elis'in evinin önünde rezalet çıkaracak değilim," dedi sitemle. Sesi sarhoş gibi değil de normal birinin konuşacağı, sakin bir tonda çıkmıştı.
Tunç araba kullanamayacak halde olduğu için Melisa'nın evine kadar taksiyle gitmek zorunda kalacaklardı. Atakan içinden sövdüğü kadar dışından da sövüyordu artık Tunç'a, bu gece yapılabilecek tüm salaklıkları yapmıştı çünkü.
"Taksi parasını sen öde," dedi huysuz huysuz. "Zaten dedemden tonla harçlık alıyorsun." Burak, tek kaşını kaldırdı:
"Sen almıyor musun sanki?"
"Tunç'un onda biri kadar almıyorumdur dedemden."
"Neden? Eşcinsel olmanla mı alakalı?"
"Yok be, dedem henüz bilmiyor zaten. Bilse muhtemelen tamamen keser para vermeyi."
"O zaman neden Tunç senden fazla harçlık alıyor dedenden?"
"Çünkü Cüneyt amcam dedemin parasını almıyor, ihtiyacım yok diyor. Dedem de yığıyor parayı bu zibidiye." Burak, gözlerini kocaman açıp nefes verdi; sonunda Tunç'un neden herkese bir şeyler ısmarlayabildiği ve bir ton gereksiz ıvır zıvır aldığı halde asla ay sonunda harçlığının bitmediğini anlamıştı. Arkaya dönüp - şoförün yanındaki koltukta oturuyordu - arkadaşına muzip bir bakış attı ama çocuk çoktan sızmıştı, Fatih'le baş başa, omuz omuza vermiş mışıl mışıl uyuyorlardı.
Melisa'nın evine vardıklarında Atakan, yavaşça dürtüp Fatih'i uyandırdı. Tunç taksiciyle birlikte arabada beklerken Burak ve Atakan Fatih'i yukarı çıkarmak için iki koluna girdiler fakat Fatih itiraz etti:
"Kendim yürüyebilirim."
"Emin misin," diye sordu Atakan endişeyle. Fatih, başını aşağı yukarı salladı. Burak'a dönüp fısıldadı:
"Bizi birazcık yalnız bırakabilir misin?" Burak, anında arkasını dönüp taksiye gitti. Atakan ise şaşkınlıkla Fatih'e döndü, göz göze gelmişlerdi. Bir an, onlara çok uzun gibi gelen bir an, sessizce bakıştılar.
"Bir şey mi oldu," diye sordu Atakan gözlerini kırpıştırıp. Fatih'le o kadar uzun süre bakışınca yanakları alev alev olmaya başlamış, utangaçlığı tutmuştu. Fatih, muzipçe gülümseyip omuz silkti:
"Birden çok şey oldu bence." Atakan, gerçekten anlamıyordu. Fatih'in ruh hali birden değişmiş gibiydi. Sanki birkaç saat önce başına gelenler hiç yaşanmamış gibiydi - neşeli sayılmazdı ama üzgün ya da travma yaşamış gibi de durmuyordu.
"Ben..." Bir saniye duraklayıp nefesini verdi Fatih. "Ben oradayken uzun uzun düşündüm. Taylan'layken yani. Artık bedenimi satmayacağım. Kendime yetecek kadar param var, hatta fazlası var. Dansa ve okula odaklanacağım, saçma sapan gece kulüpleriyle de uğraşmayacağım artık." Atakan, içtenlikle ama biraz da saklayamadığı bir buruklukla gülümsedi:
"Senin adına sevindim... Aslında yok, kendi adıma daha çok sevindim. Gözüm arkada kalmayacak," dedi yere bakarak. Son cümle yüzünden gözlerinin dolabileceğini tahmin edip başını erkenden önüne eğmişti.
"Gözün arkada kalmayacak zaten! Yani, gözünün önünde olmak isterim... Anlatabiliyor muyum?" Fatih'in sesi lafının sonuna doğru alçalmıştı, Atakan ise duyduklarının gerçekliğinden şüphe edecek durumdaydı. Dolan gözlerine aldırmadan hızla başını kaldırdı ve Fatih'le göz göze geldiler. Fatih, seslice yutkunup devam etti:
"Hayatlarımız zaten yeterince zor - zengin, yakışıklı ve zeki olmana rağmen seninki bile zor - çünkü... Neyse, nedenini biliyorsun. Ben düşündüm ki halihazırda zor hayatlarımız varken daha fazla aksiyona gerek yok. Dram, gözyaşı bizim gibi insanların ilişkilerinde bulunmamalı bence çünkü açık açık söyledin beni sevdiğini ve ben de seni seviyorum..." derken sözlerini Atakan'ın dudakları yüzünden devam ettiremedi. O da Atakan'ın yüzünü narince tutup öpücüğüne karşılık vermekte gecikmedi.
Birbirlerini çok özlemişlerdi. Oysa o kadar uzun süredir tanışmıyorlardı bile! Birbirlerini tutkuyla, kokularını içine çekerek öpüyorlardı. Sonunda gönülsüzce de olsa ayrıldılar, nefes nefese kalmışlardı. Atakan hemen etrafı kontrol etti, neyse ki bir gören olamayacak kadar karanlık bir köşedeydiler. Fatih, yalandan bir kızgınlıkla Atakan'ın omzuna vurdu:
"Sözümü kestin! Ne diyeceğimi unuttum ya!" Atakan, sevimli bir kahkaha attı ve ellerini teslim olur gibi havaya kaldırdı:
"Özür dilerim. Vallahi çok özür dilerim. Sözlü edebiyatının içine ettim galiba."
"Evet," dedi Fatih, kızgın rolüne devam ediyordu. Kollarını göğsünde kavuşturmuştu. Atakan, onun gözlerinin içine bakarak kocaman sırıttı:
"Ama ben de hep bu öpücükle laf bölme sahnesini yaşamak istemiş-" diyordu ki bir öpücük de Fatih'den geldi. Öncekinden daha kısa ve masumca bir öpücüktü bu. Fatih gülümsüyordu:
"Bak, aynı sahnenin diğer türlüsünü de yaşamış oldun. Nasıl, beğendin mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bennie and the Jets || BxB
NouvellesAçıkladığımda evden kovuldum. Beş parasızdım ve kazandığım okulu okuyabilmek için paraya ihtiyacım vardı. Bir yandan okurken bir yandan da çalışmak zordu. Ben de yapabileceğim en kısa yoldan para kazanmayı seçtim. Evet, tahmin ettiğiniz şeyi yaptım.