Veeee geldik ikinci kısma. 21 bölümlük Fatih'ten sonra, sıra Atakan'da.
2 Ay Önce
Kahvaltıya indiğimde annemle babam birden sus pus olup bana baktılar. İkisine de günaydın dediğimde babam kısaca baş selamı verirken annem söylenmeye başladı:
"Hiç de gün aymadı Atakan efendi. Dün gece niye geç geldin sen eve?" Gözlerimi devirip ofladım:
"Yüz kere mi söyleyeceğim anne? Arkadaşlarla barda sahne aldık, seyirci isteği üzerine bir saat uzattık."
"Yahu sen niye uzatıyorsun? Bırak Allah aşkına seyirci isteğiymiş, ben biliyorum; sen yine o Hüseyin denen zibidiyle bir haltlar karıştırdın!" Sıkıntıyla iç çektim:
"Ne alakası var? Şarkı söylemeyi seviyorum, ille bir haltlar mı karıştırmam gerekiyor?"
Annem, gözlerini kısıp bana baktı fakat söyleyecek söz bulamamış olacak ki konuyu değiştirdi."Ee, sordun mu Tunç'a kaçıncı olmuş?"
"7893. olmuş MF-4 puanında," dedim ağzıma bir dilim salatalığı tıkarken.
"Ee, tutacak mı İTÜ uçak?"
"Tutar bence ama kendisi gergin. Tutmama ihtimali de var diyor. Gerçi yine de gelmeyi kabul etti, sonuçta Ankara'ya da gitse Antalya kadar rahat olmayacak. Gelsin burada alışsın büyük şehir şartlarına." Babam, gözlüklerinin üstünden ters ters baktı:
"Seni duyan da Antalya küçük bir şehir sanacak."
Yorumunu duymazdan gelmeyi tercih ettim. Muhalefet olup uzatsaydım işi inada bindiriyor, tartışıp kendini haklı çıkarmadan da tatmin olmuyordu.
Homoseksüel olduğumu açıkladığımdan beri böyleydi bana karşı. Beni gerçekten seviyordu ama aşırı derecede homofobikti ve anlattıklarımı hâlâ sindiremiyordu. O yüzden altı aydır pek konuşmuyordu benimle. Konuşacağı zaman da terslemek veya yanlışımı düzeltmek amacıyla kısa cümleler kuruyordu. Eve geç geldiğimde azarlama işini bile anneme devretmişti, inanılır gibi değildi!
"İyi madem, misafir odasını hazırlayayım ben şimdiden," dedi annem hevesle bir dilim ekmeğe organik tereyağını sürerken.
Aslında annem, uzun vadeli gelip evde yatılı kalan misafirlerden nefret ederdi. Kendi yeğenlerini bile eve çağırmazdı fakat babamın yeğeni olan Tunç'a karşı tavrı farklıydı.
Öncelikle, çocuğun annesinin olmaması, annemdeki şefkat duygusunu körüklüyordu. Ayrıca Tunç, kendi yeğenleri gibi pasaklı değildi; başının çaresine bakabiliyor ve ortalığı hayvan gibi dağıtmıyordu annemin tabiriyle.
Annemle babam havadan sudan konuşadursun, ben ne yiyip içtiğimin farkında değildim. Aklım hâlâ Onur denen gerizekalıdaydı.
Üstünden neredeyse bir yıl geçmişti. Ben hâlâ ondan geçemiyordum. Aklıma lanet ederek başlıyordum her sabaha, nasıl sevebiliyordum ki onu?
Üç aylık ilişkimiz süresince ve ondan öncesinde yaptığı çok şey vardı. Onu hâlâ sevmem saçmalıktı, niye kendime engel olamıyordum ki? Hele de son yaptığından sonra nasıl aklım başıma gelmiyordu?
Umursamazdı, duygusuzdu, bencildi - hatta düpedüz narsistti. Bunları göre göre sevmeye devam etmiştim, yanında kalmıştım.
Salaktım, hâlâ onu seviyordum. Sülük gibi yapışırdım, sonuna kadar yanında kalırdım aslında. Beni aldatmasaydı tabii.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bennie and the Jets || BxB
Short StoryAçıkladığımda evden kovuldum. Beş parasızdım ve kazandığım okulu okuyabilmek için paraya ihtiyacım vardı. Bir yandan okurken bir yandan da çalışmak zordu. Ben de yapabileceğim en kısa yoldan para kazanmayı seçtim. Evet, tahmin ettiğiniz şeyi yaptım.