Hüseyin'e, bugün bara çıkamayacağımı söylemek için mesaj atıyordum otogarda beklerken. Babamın işi vardı ve annem de araba kullanmayı bilmediği için hiçbir işe yaramayacaktı. Babam işine giderken şirketin aracını kullanıyordu, ben de hiçbir polisin çevirmemesini umarak babamın kişisel aracıyla gelmiştim otogara. Tunç'un ehliyeti vardı, geldikten sonra araba kullanma işini o halledebilirdi.
Gelecekleri için gizliden gizliye seviniyordum. Tek arkadaşlarım müzik grubundakilerdi, diğer birçok arkadaşım - daha doğrusu eski arkadaşım - cinsel yönelimimi öğrenince aramızda gerginlik olmuştu. Elle tutulur bir olay yoktu aslında, kavga çıkaran olmamıştı ama yine de havadaki gerilimi hissederken ve hakkımda ne düşündüklerini tahmin edebiliyorken yanlarında bulunmaktan nefret ediyordum.
O sahte arkadaşlar umrumda değildi, onlar yanımdayken de yalnızdım zaten. Benim canımı sıkan, ağabeyimin de benden uzaklaşmasıydı. Homofobik olduğunu sanmıyordum aslında, sadece biraz zamana ve öğrendiklerini sindirmeye ihtiyacı vardı. Yine de aramızın açılmasına üzülüyordum; biz kardeş olmanın yanı sıra arkadaştık da. Yakın bir arkadaşımla küsmüştüm sanki.
Evet, müzik grubundaki arkadaşlarım yetiyordu. Sadece Hüseyin bile yetiyordu bazen. Onur da müzik grubunda olmasaydı 7-24 onlarla takılmayı sorun etmezdim. Maalesef, Onur denen yavşağa birkaç saatten fazla katlanamıyordum. Ağabeyim yanımda olsaydı asla böyle yalnız hissetmezdim.
Tunç'a açıkladığımda da korkmuştum aslında. Nasıl biri olduğunu biliyordum; sığ ve maymun iştahlı, hissiz bir aptaldı. Bildiği en ağır küfürlerden biri ibne idi ve karşısındakini aşağılamak için kullandığı bir tabirdi. Üstüne üstlük homoseksüelleri aşağılayan garip şakalar yapmaktan da çekinmezdi, bazen bunlarla yakın arkadaşı Burak'ı sinir ettiğine şahit olmuştum.
"Homo olmak senin suçun değil! Seks polisini karıştırmışlardır senin, XX polisi falan verdilerse..." diye bir şeyler saçmalamıştı Tunç, üçümüz canlı bağlantı yaparken. Ne demeye çalıştığını hâlâ anlamamıştım, ki zaten anlamam gereken bir şey de değildi. Burak hemen öksüre öksüre atlayıp:
"Bakma sen buna ya, gerizekalı o kadar içti ki kromozomlara polis diyor!" Diye özetlemişti durumu bana. Öyle ya da böyle, korktuğum gibi değildi. İkisi de gayet olağan karşılamışlardı. Tabii ki Tunç hiçbir zaman gey esprilerinden vazgeçmedi.
Hüseyin'e fazla ayrıntı vermemiştim. Sadece şehir dışından gelecek arkadaşlarımı ağırlamam gerektiğini biliyordu. Gelemememe bozulmuştu çünkü bugün cumaydı ve cuma günleri bar çok canlı olurdu. Solistsiz bir gruba muhtemelen daha az bahşiş vereceklerdi.
Otobüsten havalı bir şekilde inen Burak'ı gördüm önce. Bu çocuğu ne zaman görsem hayranlığım artıyordu. Bir insan bu kadar mükemmel olamazdı! Hem yakışıklıydı, hem de zeki ve karizmatik. Arkasından sarsak sarsak otobüsten inen Tunç, onun yanında çok sönük kalıyordu, harika görünen kumral, kıvırcık saçlarına rağmen. İkilinin arasındaki farkı görünce bir kez daha genlerime sövdüm; keşke daha da yakışıklı olsaydım ve Onur denen zibidi, beni sevmeden duramasaydı.
"Atakaaaan," diye bağırarak koşan Tunç, yanıma gelince birden üstüme atladı. Bunu çok yapardık, o üstüme atlayıp bana sarılırdı ve ben de onu bir tur döndürürdüm kucağımda. Yalnız bu sefer farklıydı, yarım tur bile döndürememiştim. Gücüm tükenince Tunç'u yere atıverdim ve belimi tuttum:
"Dana gibi olmuşsun lan!" Tunç, yere yapışmış hâlde, bana sitemkâr bir bakış attı:
"Dana gibi olmadım, normal oldum. Eskiden çok sıskaydım ben..." Sözünü kestim:
"Çok da sıska değildin, bir kere geniş yapılısın zaten!" Burak, aniden esnemeye başlamasa didişmeye devam edebilirdik ama çocuk bize sıkıldığını belirten bakışlar atıyordu. Hemen arabanın kapısını açtım ve Tunç'u kolundan tutup sürücü koltuğuna ittirdim. Yanındaki koltuğa da Burak'ı oturtup kendim arkaya geçtim ve ayakkabılarımı çıkarıp sığabildiğim kadarıyla uzanmaya çalıştım.
Gözlerim kapanıyordu, gerçekten çok uykum vardı. Maalesef, bu fiziki koşullar altında uyuyabilmem mümkün değildi; ne yerim rahattı ne de ortam sessizdi. İki arkadaş, sanki devamlı dip dibe değillermiş gibi hâlâ konuşacak konu bulabiliyorlardı ve beni de sohbete dahil etme çabasındaydılar. Muhtemelen yorgun olduğumu fark etmeyecek kadar heyecanlıydılar.
"Atakan'a şu Insta'dan keşfettiğimiz gey barı göstersene," dedi Tunç arkadaşına, gözlerini yoldan ayırmadan. Burak, elindeki telefonla birkaç saniye uğraştıktan sonra bana bir dans grubunun videosunu gösterdi. Anladığım kadarıyla grubun adı Bennie and the Jets'ti. Yüzümü buruşturdum:
"Ben hiç böyle elit mekanlara gitmiyorum. Gey bar dediğin içkili ve bol anal seksli olur, bu ne Allah aşkına? Seyircilerin içinde kadın bile var! Hem, Bennie and the Jets ne ki?" Diye sorduğumda ikisi de aynı anda cıkcıklamaya başladı ve Burak arkasını dönüp bana ayıplar gibi baktı:
"Nasıl bilmezsin? Bennie and the Jets, Elton John'un çok meşhur bir şarkısı. Bennie diye eksantrik bir tipten ve onun grubundan bahsediyor. Bunlar da o yüzden grubun adını öyle koymuş çünkü modern dans grubu ve gerçekten de Bennie rolünü oynayan bir tane transseksüel dansçı var. Kadını görmen lazım, muazzam hareket ediyor!" Tunç da arkadaşını destekledi:
"Hem orası gey bar ama grubu izlemeye kadınlar da geliyor. Belki Burak da birilerini düşürür." Göz devirip Burak'a imalı imalı baktım. Burak da "ya sabır" der gibi bakıyordu bana. Tunç'a dönüp ters bir şekilde:
"Ben daha yeni ayrıldım sevgilimden. Sen kendine düşürsene," diye homurdandı. Tunç'un birden havası değişmişti, hülyalı hülyalı başını iki yana salladı ve burukça gülümsedi:
"Kendime düşürmeyeceğimi biliyoruz bence." Ardından arabada derin bir sessizlik oluştu.
Tunç'un eski sevgilisini unutmadığını biliyorduk, sinir olduğumuz şey ise hâlâ unutmak için hiçbir şekilde çaba göstermemesiydi. Bu konuda önceden de çok fazla bağırıp çağırdığımız için artık konuşmamayı tercih ediyorduk.
Cenin pozisyonundaydım, dizlerimi kollarımla tutarak rahat bir pozisyon almaya çalıştım ve gözlerimi kapattım. Çok geçmeden uyuyakalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bennie and the Jets || BxB
Cerita PendekAçıkladığımda evden kovuldum. Beş parasızdım ve kazandığım okulu okuyabilmek için paraya ihtiyacım vardı. Bir yandan okurken bir yandan da çalışmak zordu. Ben de yapabileceğim en kısa yoldan para kazanmayı seçtim. Evet, tahmin ettiğiniz şeyi yaptım.