Atakan - Bölüm 13

2.2K 148 36
                                    

Y.N: Selam millet! Biliyorum üç haftadır falan yb için bekletiyorum ama inanın acayip meşguldüm. Ankara ve Antalya arasında mekik dokuyup bir de kulüple ilgili şeyleri halletmem gerekirken üstüne üstlük sosyal sorumluluk projesi ve tarih ödevi aldım. Siz siz olun aynı anda yüz tane iş yapmayın. İyi okumalar. (Haftada bir yb atarım pazar günleri)

Hz.Burak: Neredesiniz?

AtakanAtkn: Sütunun başındaki kolonda A-13 yazıyor konum soruyorsan şasldkfjgfkdlsşlfkg

Hz.Burak: Tamam sakın Tunç'u C-22'ye getirme!

AtakanAtkn: Senin nasıl kafan karışmıyor bu konumlandırma sistemiyle ya

Hz.Burak: Ben MF-4'te ilk bindeyim

AtakanAtkn: Iyy egoist

Hz.Burak: Bi dakika ciddi ol amk ya! Tunç'u ne yaparsan yap C-22'ye getirme

AtakanAtkn: İyi de C-22 neresi bilmiyorum nasıl getireyim ya da gelmesine engel olayım?

Hz.Burak: C-22 son sütun, zaten A-13'te olduğunuza göre her yerde oyalanabildiğiniz kadar oyalanın ki sıra C-22'ye gelmesin

AtakanAtkn: Haaa, anladım lan. Çok mantıklı.

AtakanAtkn: Ya benim anlamadığım neden C-22'ye getirmiyoruz Tunç'u?

Hz.Burak: Çünkü Elis'in çizdiği tablolar burada!

AtakanAtkn: Haaassssssssss...

Hemen telefonu cebime atıp Tunç'u kolladım. Her resmin önünde en fazla yirmi saniye durduktan sonra ötekine geçiyordu. Bu kadar hızlı incelerse kapanışa kadar tüm resimlere bakabilirdi pekala.

"Sanata da ne kadar ilgin varmış öyle," diye dalga geçtim. Gözünü önündeki tablodan ayırıp bana tısladı:

"Niye öyle dedin ki şimdi?" Boğazımı temizleyip imalı imalı konuştum:

"Yani diyorum ki sanata bayağı ilgin var, öyle ki bir tabloya yirmi saniyeden fazla tahammül edemiyorsun." Aslında on saniye demeyi düşünmüş, sonradan abartmamaya karar vermiştim. Abartsaydım muhtemelen Tunç beni ciddiye almazdı, şimdi ise oldukça ciddiye almıştı ve bana ters ters bakıyordu.

Önüne dönüp resimleri incelemeye devam edince seviyeyi arttırmam gerektiğini fark ettim. Ne yapabilirdim ki? Aslında aklıma bir şey geliyordu ama bunun için doğru yer ve zaman mıydı emin değilim. Uzun zamandır merak ettiğim bir şeydi ama çocuğu tetikler miydi bilemiyordum. Yine de şansımı denemeye karar verdim, çünkü emindim ki kızın çizimlerini görse az sonra cevaplayacağı sorudan çok daha fazla tetiklenirdi:

"Neden Elis'i kovalamaya devam ediyorsun Tunç?" Birden bana döndü ama kızgın değildi, daha ziyade şaşırmıştı. Devam ettim:

"Demeye çalıştığım, kızla iletişime geçmek için onu görmene gerek yok ki. Git sosyal medya hesaplarından iletişim kur, telefonla ara ya da mesaj falan at. Niye ille de görmek zorundasın?" Bakışlarını aşağı indirip kafasını kaşıdı. Elmacık kemiklerinin üstü hafifçe kızarmıştı ve kafasını kaşırken hareket eden bukleli saçlarıyla çok sevimli görünüyordu. Sanki küçük bir çocuk gibiydi o an, söylemek istediklerini toparlayınca yüzüme baktı:

"Denedim o dediklerini. Telefonlarımın hiçbirine cevap vermedi Antalya'dan ayrıldığı günden beri. Sosyal medya hesaplarının hepsinden engelledi. Telefon numaramı engelleyemedi çünkü nasıl engelleneceğini bilmiyor," derken güldü. Sanki eski bir anıyı hatırlamış gibi buruk bir gülüştü bu.

"İletişime geçiyorum aslında ama dönüt alamıyorum. Üstünden iki buçuk yıl geçti ve ben her hafta Elis'e mesaj atıyorum. Artık bana dönmesini bile söylemiyorum, rastgele şeylerden bahsediyorum. Bir kere bile cevap yazmadı," derken omuz silkti. Gülümsemesi solmuştu.

Omzuna vurdum, onu teselli etmek ister gibi. Tam ağzımı açıp bir şeyler söylüyordum ki sözüm kesildi:

"Sen Elis mi dedin?" Başımı kaldırıp baktığımda gözlerimin yuvalarından fırlayacakmışçasına açılmasını engelleyemedim, Fatih'ti bu! Burada ne işi vardı ki? Sarhoş muydu acaba, burnu kızarmıştı ve peltek peltek konuşuyordu. Tunç, tek kaşını kaldırıp meydan okurcasına ona döndü:

"Evet, Elis dedim." Elimi alnıma vurdum. Murphy'nin bana garezi olmalıydı, her seferinde aptal kanunlarını gözüme sokuyordu.

"Sen Elis'i tanıyor musun ki," diye sordu Fatih kaşlarını çatarak. Artık sarhoş olduğundan emindim.

"Evet," dedi Tunç sakince. İçten içe meraktan öldüğüne kalıbımı basardım. Fatih, olduğu yerde sendeleyerek Tunç'a parmağını doğrulttu:

"Bana bak, söyle o küçük orospuya sakın çıplak resmimi o sapığa satmasın! İki saattir telefonlarıma cevap vermiyor zaten, çıldırmak üzereyim!" Tunç, kaşlarını çattı:

"Elis'e orospu diyemezsin!" Gözlerimi devirdim. Fatih'in kurduğu cümlede takılması gereken onca nokta varken orospu lafına takılmıştı! Fatih, küçümser gibi baktı Tunç'a:

"Elis'i tanıdığına emin misin? Ben ona hep küçük orospu diye hitap ederim." Tunç, bozuntuya vermemeye çalıştı:

"Tanıyorum ama pek samimi değiliz diyelim. Hem sen neden ona öyle hitap ediyorsun ki?" Meraklandığı belliydi. Fatih ise çoktan uçmuştu, kıkırdayarak Tunç'un omzuna kolunu attı ve dışarıdan birinin kolayca duyabileceği bir şekilde fısıldadı:

"Kendi aramızda bir şaka. Eski sevgilisinden ayrılma sebebiyle ilgili," derken göz kırpıyordu. Tunç'un yüzü ise kaskatı kesilmişti. Alnıma bir tokat daha attım, nasıl iki cümleyle bu kadar pot kırılabilirdi ki? Saçımı başımı yolmak istiyordum! Fatih'in de saçını başını yolmak istiyordum gerçi ama vakit yoktu çünkü Tunç'a göz kulak olmak zorundaydım.

Tunç, şimdi dik dik Fatih'e bakıyordu. Ne düşündüğünü kestiremiyordum ama birazdan Fatih'i boğacak gibiydi. Fatih ise yavşak yavşak sırıtırken işaret parmağını Tunç'un buklelerinden birinin içine geçirmişti. Beni tamamen görmezden geliyordu, belki de görmemişti bile. Tunç'un yüzüne kilitlenmişti:

"Seni sanki bir yerden tanıyor gibiyim ya, adın neydi?" Tunç, sinsice sırıttı:

"Tunç." Fatih'in gülümsemesi yüzünde donmuştu. Tereddütle baktı, incelmiş ve komik çıkan sesiyle sordu:

"Hangi Tunç?"

"Elis'in eski sevgilisi olan." 

Bennie and the Jets || BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin